18 MART ÇANAKKALE SAVAŞINDAN
GENERAL HAMILTON Phaeton muhribi ile Boğaz'ı ve Gelibolu kıyılarını incelemek için sabah
erkenden yola çıkmıştı. Beraberinde Fransız Tümeni Komutanı General d'Amade, İngiliz Deniz
Tümeni Komutanı General Paris ve iki kurmayı vardı.
Gökçeada ile Gelibolu arasındaki Türk mavisi denizi geçerek hızla Saros körfezinin sonuna kadar
gittiler.
Körfezin bittiği yerdeki bataklığı ve savunma mevzilerini, kat kat siperleri gördüler.
Kıyıyı yakından inceleyerek döndüler.
Suvla'daki büyük tuz gölü dikkatlerini çekti.
Arıburnu'dan Kocaçimen Tepeye doğru yükselen kütle çok etkiliydi. Bu kütle birçok tepe, uçurum,
vadi, boyun, bayır ve yamaçtan oluşuyordu. Burayı ele geçiren Gelibolu yarımadasına sahip olurdu.
İkinci Bölüm / Denizin Tutuştuğu Gün 96
Kabatepe çevresi bir çıkarma için çok uygun görünmekteydi. Ama Türkler boş durmamış, iki yanını,
özellikle güneyini iyice berkitmişlerdi.
Kabatepe ile Teke Burnu arasında arazi çok sert olarak yükselmekteydi.
Seddülbahir'e döndüler. Bu kesimde çıkarmaya elverişli birkaç kumsal vardı. Türkler herhalde
buralarda da sıkı önlemler almışlardı.
Savaşın yırtıcı sesi duyuldu.
İzlemek için Boğaza girdiler.
General Hamilton savaşla ilgili ilk izlenimlerini güncesine şöyle yansıtacaktı:
"Evren son derece öfkeliydi. Mermiler her taraftan uçuşuyor, vızıldıyor, dumanlar göğü kaplıyordu. Wikers ve
Armstrong markalı toplar, hayatı temsil eden her varlığı öldürmek için, yeri göğü sarsıyordu"
Saat 14.30'du.
INFLEXIBLE zaten yaralıydı. Türkler Bouvet'yi batırmış olmanın neşesi içinde, bu yeni ve değerli
gemiyi iki kez daha vurdular. Inflexible bu iki darbeden sonra savaşı sürdüremeyeceğini anladı. Geri
çekilmeye başladı.General Hamilton'un gemisi Phaeton sağa sokulmuştu. Inflexible Phaeton'a yaklaşıyordu. Birleşik
Donanma ikinci felaketi bu sırada yaşadı.
Büyük bir patlama oldu, gemiden duman, alev ve buhar fışkır-dı. Dev zırhlı 45 derece yan yattı.
Patlayış yüzünden 27 kişi öldü.
Inflexible de Nusrat'ın mayınlarından birine çarpmıştı.
Patlayış o kadar etkili olmuştu ki Phaeton'un güvertesindeki generaller az kaldı denize
yuvarlanacaklardı.
Inflexible 'mayına çarptığını' işaret etti ve Phaeton'un mutlaka yanında kalmasını, Bozcaada'ya kadar
eşlik etmesini istedi. Her an batacağından korkuyordu.47
Kaptan, mürettebatının fedakârlığı ve disiplini sayesinde Inflexible'i Bozcaada'ya ulaştırmaya
başaracaktı.
Bu kayıplar Birleşik Donanmayı çok öfkelendirdi.
AMA öfke giderek çoğalan sorunları çözmüyor, Türklerin di-ı 'inini azaltacağına artırıyordu. Türk
topçular şaşırtıcı bir sabır 11 güvenle savaşıyorlardı.
Sayılı mermileriyle çok isabetli atışlar yapmaktaydılar.
Inflexible'den sonra bu kez de Fransız zırhlısı Gaulois'yı bir /ıılı delici mermi ile gövdesinden
vurdular. Koca gemide büyük bil yırtılma oldu. Zırhlı yan yattı ve burnu suya gömüldü.
Suffren ve Charlemagne adlı Fransız zırhlıları da savaş niteliklerini yitirmişlerdi. Bu yüzden Amiral
de Robeck'in kesin eminle savaş alanını terk ediyorlardı.
Yaklaşık üç saat içinde, o kadar küçümsedikleri Türk savunul.ısı, eski diye önemsemedikleri topları
ve sayıca az diye dikkate hile almadıkları mermileri ile Birleşik Donanmanın 1 İngiliz, 4 I ı .insiz,
toplam 5 büyük zırhlısını savaş dışı bırakmıştı.
Phaeton Bozcaada'dan Boğaza dönerken General Hamilton ve generaller Gaulois'nın yarı batık bir
halde kaçışını izlediler. I İrininin burnu suya gömük, kıçı havadaydı. Pervanelerin yarısı açıkta
dönüyordu. Gaulois Bozcaada'ya kadar dayanamayacağını anlayarak Tavşan adalarında kayalıklara
bindirip baştan kara edecekti.
Gittikçe tehlikeli olmaya başlayan gelişme donanmayı çok germiş, daha da öfkelendirmişti.
Büyük topları ile tabyaları, orta ve küçük topları ile başlarının cezası bataryaları delice bombardıman
etmeye başladılar. Donanmayı en çok rahatsız eden Baykuş ve Dardanos bataryaları idi. ikisini de
ateşe boğdular.
Batarya komutanları düşmanın bu öfke krizi geçene kadar adamlarını siperlere çektiler.
Baykuş'ta birkaç top sakatlandı.
Dardanos bataryasının çevresine de dolu gibi mermi düşüyordu.
Telefoncu er, Üsteğmen Hasana Grup Komutanının telefonda beklediği haberini getirdi. Telefon
geride, sargı yerinin yanındaydı. Üsteğmen ateşten sakınarak geriye yürüdü. Gözlem subayı Teğmen
Mehmet Mevsuf da geriye gitmekteydi.
"Hayrola?"
"Çok susadım."
Üsteğmen Hasan güldü:
"İyi ki dedin. Ben de susamışım."
Sabahtan beri kendilerini düşünecek bir dakikaları bile olmamıştı. Telefonun bulunduğu boy
siperinin başına geldiler. Aşağıda, telefonun yanında Çanakkale toprağından yapılma büyük bir testi
duruyordu. Tersine çevrilmiş bir maşrapayla ağzını örtmüşlerdi. İkisinin de gözleri parladı. Bakışıp
gülüştüler. İçleri yanmıştı. Birlikte sipere atladılar. Haberleşmeyle görevli subay adayı Halim ve iki er
ayakta komutanlarını karşıladılar. Teğmen suya atıldı, Üsteğmen telefona:
"Komutanım ben Hasan. Beni..."
O anda bir toplu atış, siperin önündeki toprağı havaya kaldırıp siperin üzerine yığdı, büyük bir tepe
oluşturdu.Bataryanın subayları, erleri, sağlıkçılar, sargı yerindeki yaralılar, çığlık atarak koşuştular, küreklerle,
elleriyle, maşrapalarıyla, kaşıklarıyla bağıra bağıra ağlayarak, Allah'tan yardım dileyerek, toprağı
kaldırmaya çabaladılar, komutanlarını, kardeşlerini kurtarmak için çırpındılar.
Siper derin, toprak çok, zaman azdı.
Ancak şehitlere ulaşabildiler.