Bahri KILINÇEL bilgi@bahrikilincel.com
ÇANAKKALE GEÇİLEMEDİ



18 MART ÇANAKKALE SAVAŞI
TÜRKLER armadanın yenilgiyi kabul ederek savaş alanını terk ediyor olmasına inanmakta güçlük
çektiler.
Bu çok büyük, tarihin akışını etkileyecek bir sonuç, olağanüstü bir zafer demekti.
İnanmak kolay değildi.
Bir keşif uçağı geri çekilişi kesinlikle saptadı. Birleşik Donanma da artık açıkça dönüşe geçmişti. O
zaman inandılar. Gün batıyordu.
Deniz de gök de kan kırmızıya kesmişti.
Sabah marşlar çalarak Boğaza giren Birleşik Donanmanın gururlu zırhlıları, orta ve küçük savaş
gemileri, torpidobotları, motorları, mayın arama-tarama gemileri -Hamilton'un deyişi ile bir cenaze
korteji gibi- sessizce Çanakkale Boğazı'nı terk ediyorlardı.
Sonunda onlar da yenilginin acı tadını tatmışlardı.
Topçular şükür secdesine kapandılar.
Bu zafer yüzlerce yıllık ezikliğe, emperyalizmi yenilmez sanmaya son veriyordu. Balkan yenilgisinin,
Sarıkamış felaketinin, Süveyş fiyaskosunun cesaret kırıcı etkilerini silecekti.
Emperyalistleri, parayı, çeliği, makineyi, barutu, kader sanılan zavallılığı, aşağılık duygusunu,
Avrupa önünde emireri gibi durma alışkanlığını yenmişlerdi.
Bu zafer daha büyük, zorlu direnişlerin, atılımların mayası olacaktı. Yurtseverler mutlu bir Türkiye
yaratmak için kimi ciddi, kimi çocuksu, hepsi sevgi ürünü tasarılar düşünecek, hayallere dalacak,
reçeteler yazacaklardı.
Müstahkem Mevkide, tabya ve bataryalarda, bir Türk geleneği olarak herkes komutanını kutladı.
Rütbelerine göre komutanı kucaklıyor ya da elini öpüyorlardı. Şamatasız, ağırbaşlı, soylu bir
kutlamaydı.
Sonuç İstanbul'a bildirildi.
Yaralılar hastanelere kaldırıldı, şehitler vatana eklendi.
Bu akşam asker zafer yemeği yiyecekti: Etli kuru fasulye, bulgur pilavı, un helvası. Başta Edremitli
Seyit olmak üzere dileyene dilediği kadar da ekmek.
Bu sevince, bir çıkarma olasılığına karşı alarmda beklemiş olan 4 tümen de katıldı.50
Düşmanı karaya çıkarken kahredecek olan kıyı birlikleri ellerini akşama kadar tetikten
çekmemişlerdi.Sonra, ertesi gün için hazırlanılacak, sabaha kadar çalışılarak tabyalar, bataryalar derlenecek,
yıkıntılar temizlenecek, toplar elden geçirilecek, sakatlananlar onarılacak, mayın hatları denetlenecek,
eksik mayınlar tamamlanacaktı.
Sabah herkes yeni bir savaşa hazır olacaktı.
SON DAKİKAYA kadar kuşku içinde bekleyen İstanbul'da, sonucu bildiren telgraf üzerine kıyamet
koptu.
Sadrazam Sait Halim Paşa bile o kadar düşkün olduğu protokolü unutup herkesle sarmaş dolaş oldu.
Başkomutanlıkta da Bronsard Paşa, sonra da şube şefi Almanlar Enver Paşayı kutladılar. Şaşkın bir
sevinç içindeydiler.
Zafer kulaktan kulağa yayıldı.
Halk sokaklara döküldü. Evler, dükkânlar bayraklarla donatıldı. Minarelerin kandilleri yakıldı.
Süleymaniye camisinin yaşlı mahyacısı çıraklarıyla geldi, düşündüğü cümleyi iki minare arasına
kandillerle yazıp yatsı namazına yetiştirdi:
"Çanakkale geçilmez"
Bu kısacık cümle yıldırım hızıyla dört bir yana yayılıp benimsenecek, milli bir parola olacaktı.
Birçok İstanbullu motorlara, sandallara doluşup marşlar, şarkılar söyleyerek Boğaz'ı gezmeye çıktı.
Günlerdir azap içinde yaşayan binlerce erkeği işinden evine taşıyan Boğaz vapurları bayram yerine
döndü. Ada vapurundaki şamatacı Rumların bile sesi kesildi.
Aylı yıldızlı bir İstanbul gecesi başlamıştı. Boğaziçi ışıltılar içindeydi. Deniz de bu sevinci paylaşıyor
gibiydi.
Orhan'ı cumbaya oturttular. Hepsi gözleri dolu dolu Boğaz'ı seyrettiler. Sözün gereksiz olduğu çok
özel bir saatti.
Büyükdere'de Nesrin odasına kaçmış, rahat rahat sevinç gözyaşları döküyordu. Saldırının başladığı
haberi okula öğleyin gelmiş, akılları Çanakkale'de kalmıştı. Sonucu eve döndükten sonra dayısının
telefonuyla öğrenmiş, sevinçten delirmişti. Paşa babası da delirmişti. Ama onu İngilizlerin yenilmesi
delirtmişti. Çanakkale'yi geçip İstanbul'a gelmelerini, İttihatçıları iktidardan atmalarını istiyordu.
Sonrası kolaydı. Onun gözünde İngiltere dünyanın efendisiydi. Ona karşı gelinemezdi. Hürriyet ve
İtilaf Partisi'nin birçok üyesi de Nesrin'in paşababası gibi düşünüyordu. İngiltere'nin uzun zamandır
Osmanlı Devleti'ni parçalamak, Türkleri ezmek için durmaksızın çalıştığını bildikleri halde İngiliz
bağımlılığından cayamıyorlardı. Bağımsız, onurlu bir devlet olmanın zevkini hiç tanımıyor,
anlamıyor, tatmak da istemiyorlardı.
Nesrin'in dayısı Teğmen Vedat ve birkaç arkadaşı, bu akşam evlere dağılmadılar, üniformalarını
çıkarmadan, Tokatlayana gittiler. Büyük yemek salonunda, göze çarpan bir masaya oturdular, bol
meze ve rakı istediler. Levantenlerin, İstanbul'da kalmış İngiliz ve Fransızların öfkeli, hayal
kırıklığına uğramış, kıskanç bakışları altında zaferin keyfini çıkaracaklardı.
Teğmen Faruk bu gece okulda nöbetçiydi. Nöbetçi subayların odası Boğaz'ı görüyordu. Yorgun
İstanbulluların, zafer şerefine bütün ışıklarını yakmış olan Boğaz vapurlarından taşan mutlulukları
nöbetçi subayları duygulandırdı.
Binbaşı içini çekti:
"Türkler sevinmek için neden hep bu kadar ağır bedel ödemek zorundadır?"
Birleşik Donanma'nın zaferini bekleyen Ermeniler ve Rumlar hazırladıkları bayrakları sandıklara
kaldırdılar.51
Türk zaferi, Rusları, özellikle de İstanbul'a çıkartma yapmak için Birleşik Donanmanın Marmara'ya
geçmesini ve Yavuz'u ezmesini bekleyen Odesa'daki birliğin komutanı General İstomin'i ve Çar II.
Nicola'yı üzüntüye boğdu.
ABD Büyükelçisi Morgenthau ile İstanbul'a gelmelerini beklediği kibar İngiliz amiralleri için odalar
hazırlatmış olan eşi de çok üzüldüler. Büyükelçi daha yakında Çanakkale'ye gitmiş, her yeri gezmiş,
Türk savunmasının eskiliğini, yetersizliğini kendi gözleriyle görmüştü.
"Şunlar, şu Türkler, o müthiş donanmayı nasıl yendiler?"52
Sinirden yüzünü kaşıya kaşıya kanattı.Bu başarı Türkleri çok şımartacaktı.
Londra akşam gazeteleri, sonucun zaferle biteceğine o kadar güveniyorlardı ki duraksamadan
Çanakkale'nin geçildiğini, donanmanın Marmara'ya girdiğini bildirdiler. Halk keyifle pup'ları
dolduracak, sansür dolayısıyla yumuşatılmış gerçeği ancak ertesi gün öğrenebilecekti.
Turgut_Ozakman_-_Dirilis_Canakkale_1915


Hit: 584 Kayıt Tarihi: 22.03.2021