UĞURSUZ OCAK AYI ARTIK SONA ERİYOR
Ocak ayı Atatürkçü ve Cumhuriyetçiler için hüzün dolu bir aydır. Çünkü geçmişte ocak ayında ülkemizin değerlerinin bir bir kirli eller tarafından öldürüldüğü aydır ocak ayı.
Hukukçu, eski Ankara Barosu Başkanı, öğretim üyesi, eski Türk Hukuk Kurumu Başkanı, eski milletvekili, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurucu genel başkanı Muammer Aksoy 32 yıl önce, 31 Ocak 1990’da evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucunda hayatını kaybetti.
Ancak bütün bu cinayetlerin faillerinin bulunamadığı yıllar boyunca, özellikle Muammer Aksoy, Bahriye Üçok ve Uğur Mumcu cinayetlerinin katiller tarafından “sac ayakları” olarak planlandığı konusunda genel bir kanı oluştu.
Aksoy, mütevaziliği ile tanınan, Ankara’daki sade yaşantısı bilinen bir isimdi. Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kuruluşundan sonra aldığı tehditlere rağmen bu yaşantısını sürdürüyordu. Ofisinden evine yürüyerek gidip geliyor, Bahçelievler’deki evinden Kızılay’a gideceği zaman otobüse binmeyi tercih ediyordu. ADD’deki faaliyetleri, irtica konusundaki uyarıları, Türkiye’deki doğal kaynakların satışı, tarihe Emlakbank skandalı olarak geçen yolsuzlukla ilgili hukuki çabaları Aksoy’u hedef haline getirmişti. Buna rağmen herhangi bir koruma verilmeyen Aksoy, 31 Ocak 1990’da, Hürriyet gazetesini ziyaret edip ofisine uğradıktan sonra, 19.00 sıralarında evinin bulunduğu apartmanın girişinde öldürüldü. Saldırgan, 73 yaşındaki Aksoy’u ikisini kafasına, birini göğsüne doğru ateşlediği üç kurşunla öldürdü.
Suikastten yaklaşık 2 saat sonra jetonlu telefondan gazeteleri arayan bir kişi, “Tesettür konusunda İslam’a karşı takındığı tavır nedeniyle Müslümanlar tarafından cezalandırıldı” dedi. Bu kişi cinayeti “İslami Hareket” adına üstlendi. Ancak daha sonra gazeteler, yine tahminlere göre aynı kişi tarafından arandı ve bu kez cinayetin İslami İntikam Örgütü tarafından işlendiğini söyledi. Aynı saatlerde İzmir’deki bir gazeteyi arayan kişi ise cinayeti “Müslüman Kardeşler” adına üstlendi.
Uğur Mumcu cinayetini aydınlattığı iddia edilen Umut operasyonu, adını “Uğur Mumcu Uzun Takip” operasyonundan aldı. Operasyon Ocak 2000’de Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nun Beykoz'daki villasına yapılan baskında bulunan hard disklerin incelenmesinden sonra başlatıldı. Buradaki bilgilerden İstanbul'da “Tevhit - Selam / Kudüs Ordusu” adlı örgütün İran bağlantısıyla eylemleri yaptığı şüphesi doğdu. Sadece Uğur Mumcu cinayeti değil, aynı örgütün Muammer Aksoy, Bahriye Üçok suikastleri gibi pek çok eyleme imza attığı söylendi.
17 sanıklı davada, Aksoy cinayetinin Özmen, Necdet Yüksel ve Rüştü Aytufan tarafından planlanıp gerçekleştirildiği iddia edildi. İlk yargılama sonunda sanıklardan Necdet Yüksel, Rüştü Aytufan ve Ferhan Özmen'e "Anayasal düzeni cebren değiştirmeye teşebbüs etme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. 2002'de Yargıtay, Necdet Yüksel'e ve Rüştü Aytufan'a verilen hapis cezaları onadı. Hakkındaki ilk karar bozulan Özmen’e 28 Temmuz 2005'te Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ağırlaştırılmış müebbet, Ekrem Baytap da 15 yıl hapis cezası aldı.
Türkiyenin nitelikli, dürüst kalemini halkın çıkarları için kullanan araştırmacı gazeteci uğur mumcu 24 ocak 1993 günü Arabasının altına yerleştirilen C4 plastik patlayıcının patlatılması sonucu öldürüldü. Türkiye basın tarihinde haberleri, yazıları, dosyaları ve kitaplarıyla büyük bir iz bırakan gazeteci Uğur Mumcu’nun öldürülmesinin üzerinden tam 30 yıl geçti.
Dönemin Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) görevli askeri savcılarından Ülkü Coşkun, soruşturmada görevlendirilen isimdi. Ankara DGM Başsavcısı Nusret Demiral’la birlikte soruşturma için Mumcu’nun evine giden Coşkun’un, “Üzerime gelmeyin, bu işi devlet yapmıştır” şeklindeki sonradan reddedilen sözleri tarihe geçti. Tıpkı dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın aileyi ziyaretinde paylaştığı, daha sonra söylediğini reddettiği “Bir tuğla çekersek duvar yıkılır” sözleri gibi. Hala bu cinayet aydınlatılamadı.
Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Mumcu 24 Ocak 1993 tarihinde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetmeden önce polis-mafya-siyaset ağının derin boyutlarını araştırmaktaydı. Öldürülme sebebi olarak Abdullah Öcalan'ın bir müddet Millî İstihbarat Teşkilatı için çalıştığını araştırması iddia edilmektedir. 22 kitap yazdı. Sakıncalı olarak Patnos ilçesinde er olarak askere alındı. Hapis yattı. Şu sözleri hep ders oldu.
"Ben Atatürkçüyüm.... Ben, cumhuriyetçiyim... Ben lâikim... Ben antiemperyalistim... Ben tam bağımsız Türkiye'den yanayım... Ben insan hakları savunucuyum... Ben, terörün karşısındayım... Ben, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır."
Diyarbakır halkının güvenliğini sağlamak amacıyla terör örgütleriyle yoğun bir mücadele veren, Halka yardımcı olunduğunda terörün önleneceğini ispatlayan A. Gaffar Okkan, 24 Ocak 2001 tarihinde, seyir hâlindeki makam aracına yapılan faili meçhul bir silahlı suikast sonucu beş polis memuruyla birlikte öldürüldü.
Suikastın aydınlatılması, faillerin yakalanması için dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın koordinasyonunda Hizbullah uzmanlarından oluşan özel birim kuruldu. Suikastta bizzat silah kullanan Hasan Sarıağaç Diyarbakır'da, ağabeyi Hüseyin Sarıağaç ile eniştesi Bedri Esmer Elazığ'da, Şafi Demirdağ Batman'da polisle girdikleri çatışmalarda öldürüldü. Hasan Sarığaç'ta ele geçen kalaşnikof tüfek ve bir adet Takarov marka tabancanın kriminal incelemesinde suikastta kullanıldığı, Okkan'ın vücudundan çıkan mermi çekirdeklerinin bizzat Hasan Sarıağaç'ta ele geçen Takarov silahtan atıldığı tespit edildi. Sarıağaç'ın parmak izleri de makam aracında çıktı.
Gaffar Okkan 2001 yılında şehit edildiği için 2018 yılında tahliyeleri başlayan failleri, ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm olmalarına rağmen sadece 16 yıl hapis yatıp serbest kaldılar.
Suikastın faillerinden tetikçiler Haşim Alabalık, Necmettin Şanlı, Murat Aktaş, Mehmet Yasin Aydın, Adem Ceylan, Ramazan Kınay ile Naim Altındağ suikastın üzerinden 22 yıl geçmesine rağmen halen yakalanamadı.
Ülkemizin değerli insanlarına kıyan bu katiller ya bulunamadı, yada siyaset kurumu tarafından kayırılarak küçük cezalarla kurtuldular. BAHRİ KILINÇEL