100. YILINDA 1917 SOVYET EKİM DEVRİMİ
Sovyetlerin 17 ekim 1917 devrimi dünyanın en kanlı devrimlerinden birisidir. Marksın yazdığı felsefeyi dünyada ilk kez pratiğe dökerek, örgütlenmeyi yaparak, çarı ülkenin silahlı kuvvetleri ve halkı birlikte buluşturarak devirerek devrimi gerçekleştiren Lenin ve arkadaşlarıdır.
Devrime kaynaklık yapan Markx devrimin İngiltere ve Almanyada olacağına inanıyordu. Yanıldı.
1917-1922 yılları arasında süren iç savaşı Kızıl Ordu kazandı ve 1922'de SSCB resmen kuruldu. SSCB kurulana kadarki bu iç savaşta 7 milyon civarı insan öldü. Ruslar o dönem Julyen takvimi kullanıyorlar. İyi ki Hicri takvim kullanmıyorlarmış. Yoksa şaban devrimi diyecektik.
Rusya’nın Simbirsk şehrinde doğan Lenin, 1917 - 1924arasında komünist partinin tek yöneticisidir. annesi öğretmen, babası ise damarlarında rus, Türk kalmuk,alman ve isveç kanı vardır. Varlıklı bir aileden gelir. yaşamının ilk yıllarında iki trajedi ile karşı karşıya kalmıştır. Bunlardan birincisi 1886 yılında babasının beyin kanaması sonucu ölümüdür. İkincisi de Mayıs 1887′de abisi Aleksandr Ulyanov’un Rus çarı III. Aleksandr’ın hayatına kasteden bir bombalama eylemine katılması nedeniyle asılmasıdır.
Devrimci mücadeleye katılan genç Lenin, geçmişte yaşanan mücadelenin derhal muhasebesini yapar. Oradan önemli dersler çıkarır. Doğru yöntemin Devrimci Marksizm ve işçi sınıfı mücadelesi olduğunda karar kılar. Marksizm’den ilk kez öğrencilik yıllarında etkilenen Lenin, siyasi olarak öğrenci gösterilerine katılır ve sonunda tutuklanarak sürgüne gönderilir. Sürgünlük süresi ondört ay sürer. Sürgünde kendisi gibi devrimci olan Krupskaya ile tanışır ve evlenir.
Sürgün sırasında ve sonrasında Lenin “kariyer” yapmak yerine devrimci propaganda, devrimci teori ve devrimci eylemle uğraşmayı doğru bulur ve çalışmalarını o doğrultuda sürdürür. 1899 yılında ilk kitabı olan Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi’ni yayımlar. Bu kitaptan sonra devrimci eylem ve devrimci teori üzerine bir dizi makaleler ve kitaplar yazar. (Ne yapmalı?) Yazılarında çeşitli mahlaslar (takma isim) kullandıktan sonra, sonunda Lenin ismini kullanmaya karar verir.
Sosyalizmin pratiğe dökülen bu deneyi ne yazık ki önce devrimi yapan kendi çocuklarını yemiş daha sonra muhalifleri, işçileri, köylüleri yemeye başlayan korku imparatorluğuna dönüşmüş Lenin’den sonra iktidarı ele geçiren Stalin döneminde milyonlarca kişinin ölümüne sebep olan açık ceza evine dönüşmüştür. Böylece sosyalizm deneysel olarak hüsranla sonuçlanmıştır.
İşcilerin iktidarı denilerek kurulan komünist parti diktatörlüğüne dönüşen bu sistem, işçilerden çok devletin her kademesini kontrol altına alan, yöneten, karar veren parti yöneticilerinin baskı ,şiddet, sürgün ve ölüm kararlarının uygulandığı ve dünyaya kapatılan bir komünist Rusya haline dönüştürülmüştür.
100 yıl önce küresel kapitalizmin zayıf halkası, Rusya’ydı. 1914’teki Birinci Dünya Savaşı, Bolşevik ve enternasyonalist azınlık dışında, tüm politik akımlar tarafından coşkuyla karşılanmıştı. İşçi sınıfı tarafından desteklenen sol partiler ise şovenizm rüzgarına kapılmıştı.
Rus halkı çarlar döneminde kilisenin etkisiyle Çarların yeryüzünde Tanrının temsilcisi olduğuna inanmış , sosyo politik sadakatın en yüce erdem olduğuna inandırılmış çara bağımlı hale getirilmişti. Rus halkının toplumun çıkarlarını kişisel çıkarlarından üstün tutma arzusu 500 yıl önce rus halkına büyük petro tarafından aşılanmıştı. Bu nedenle çar döneminde çara, Sovyet döneminde partiye bağlılıklarının nedeni bu itaat ve sadakat kültürüdür.
Bolşevik dediğimde kafanızda canlanması gereken Lenin ve onun partisidir. Bir başka deyişle Bolşevikler, dünyanın komünizmle tanışmasını sağlayan, SSCB'yi kuran ve tarihin akışını değiştiren adamlardır.
Çarlık, o güne dek kurulan en baskıcı yönetimlerden biriydi. Lenin’in deyimiyle “otokratik bir polis devletiydi.” Devrimci partiler, 1905 devriminin yarattığı geçici durum dışında açıktan örgütlenemiyordu. Savaş yönetimi ile birlikte tüm haklar askıya alındı. Milliyetçi histeriye kapılan kitleler başta bu savaşın kendi savaşları olduğunu düşündü.
Bu koşullarda savaşa karşı mücadeleye atılan, bunu hem fabrikalarda hem askeri birlikler içinde yaygın olarak gerçekleştiren Bolşeviklerin işi çok ama çok zordu.
İşçiler için de hayat zordu. Zorunlu askerliğe alınmayanlar savaşın ihtiyaçları için fabrikalarda çalışıyordu. Savaş tüm ekonomiyi tahrip ederken büyük şehirlerde kıtlık ve açlık krizleri yaşanıyordu. Eylül başlarından itibaren Rus halkı daha da ağırlaşan açlık ve sefalet içinde çırpınıyordu. Ülkenin her yerinde ciddi bir huzursuzluk vardı. Kornilov isyanı neticesinde halkın geçici hükümete itimadı tamamen kaybolmuştu. Siyasiler iktidar savaşında iken, halk ekonomik sıkıntılar içinde kıvranıyordu. Üretim neredeyse durma noktasına geldiği için büyük fabrika sahipleri işçileri sokağa atıyordu. 1917 yılının Mart- Kasım ayları arasında 800 fabrika kapanınca 170 bin işçi işsiz kalmıştı. İşçilerin sermayeye karşı tutumunu bilen fabrika sahipleri kendi yöntemleriyle onlardan intikam almak peşindeydiler. Mayıs –Ağustos arasında tüm emtia fiyatları iki katına çıkmış, ülke derin bir finansal kriz içine girmişti. Petrograd’da, Moskova’da ve ülkenin diğer şehirlerinde ekmek kıtlığı başlamıştı. Aslında Rusya’da buğday sıkıntısı yoktu ama büyük kapitalistler, spekülatörler ve burjuvazi fiyatları arttırmak için ülkede suni ekmek kıtlığı vücuda getiriyorlardı.
1916’dan beri Rusya’da durum gerçekten çok karışıktı. Ülkede liberal burjuvazinin etkili muhalefeti yanında, Sosyalist Parti’nin ihtilalci tavrı bütün suçlamaları çar ailesine yöneltiyor, yiyecek yokluğu ve açlık korkusu halk kaynaşmalarının haklı sebebi oluyordu.
Yüz yıl önce bugünkü yaygın eğitim yoktu. Üniversiteye gidebilenler nüfusun çok küçük bir azınlığıydı. Rus işçilerinin çoğunluğunun eğitimi ilk öğretim, okuma-yazma öğrenmek ile sınırlıydı. Rus işçi kitleleri dindardı. Hakim ortodoks inancın yanı sıra aralarında bir çok farklı cemaatin üyeleri de vardı. Rus milliyetçiliği, anti-semitizm ve cinsiyetçilik işçi sınıfının saflarında yaygın görüşlerdi. 1914 yılına gelindiğinde madenciliğin %90’ı, petrol çıkarmanın %100’ü, kimya sanayinin %50’si ve en az yabancı sermaye isteyen tekstil sektörünün bile %28’i yabancıların elinde idi. Diğer yatırımlar için de çok fazla dış borç alındı. Bu iki sebep birleşince Rusya, yabancı yatırımcı ve borç veren kuruluşlara daha büyük tavizler vermek zorunda kaldı. (Günümüzdeki Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler benzer durumda).
Yabancı sermayeye verilen bütün tavizlere ve alınan tüm dış borçlara rağmen, Rus ekonomisi ve sanayisi, Avrupa ve ABD seviyesine yaklaşamadı. Genelde gemi inşa, tekstil ve yiyecek maddelerinin işlendiği sanayiler ağırlıkta oldu. Paul Kennedy’nin konumuzla ilgili rakamları şunlar
1913 yılında, ihracatın %63’ünü tarım ürünleri, %11’ini ise kereste oluşturuyordu. Aynı yıl kişi başına sanayileşme düzeyi, Almanya’nın dörtte birinden, İngiltere’nin altıda birinden azdı. Nüfusun %80’i tarımla uğraşıyordu. Kalanların çoğunun da tarımla ilgisi vardı. 1890-1914 arasında çok hızlı artan nüfus, 61 milyon artarak 177 milyona ulaştı. 1913’te askeriyeye 970 milyon ruble ayıran Rusya, sağlık ve eğitime 154 milyon ruble ayırabildi.I. Dünya Savaşının ağır şartları, bu geri kalmışlığa eklenince hayat dayanılmaz bir hal aldı.
Çarın birinci dünya savaşında 15 milyon insanı silahlandırıp savaşa sürmesi sonucu köylüler isyan etmiştir. bu isyanda 1000 işci ölmüştür.
LENİN ,STALİN, SULTAN GALİYEV, TROTÇKİ uzun süredir örgütledikleri kitleleri harekete geçirdiler. Her taburda , her bölükte yani ordu içinde örgütlenmişlerdi. Çarlık sömürü demektir.
Tüm fabrikalar sizin olacaktır.
Topraklar tüm köylülerin olacaktır.
Bu arada Rus işçilerinin ve köylülerinin devrimci eylemleri çarlık ordusunda ve donanmasında derin bir etki uyandırmıştı. Petersburg’da, Kronstat’ta, Kiev’de, Harkof’da, Bakü’de, Aşkabat’ta, Vladivosk’ta, Taşkent’te, kara ve deniz askerleri arasında birçok olay, kalkışma meydana geldi. En önemlisi de Sivastopol’da meydana gelendi. Burada 11-15 Kasım tarihlerinde beş gün isyan sürdü. Bu dağınık eylemler çarlığa bağlı kalan birliklerce bastırıldılar.
Türklerin beklenmedik bir şekilde kazandıkları Çanakkale Savaşı Rusya’ya yardımların ulaşmasını engelledi. Ayrıca Türkler daha önce Almanların başarısız oldukları Galiçya cephesine 130.000 civarında asker gönderdiler. Böylece Rusların bu cephede kayıpları arttı ve destek almaları mümkün olmadı.
Sonuçta aydınlar, askerler ve halktaki huzursuzluk artmıştı. Sıkça başkaldırıyorlar ve yürüyüşlerine yönetim ateşle karşılık veriyordu. Yönetimin bu uzlaşmaz tutumu diğer gurupların da karşısına geçmesine sebep oluyordu. Son olarak 27 Şubat 1917’de askerlerle işçiler el ele vererek bir hareket başlattılar. 2 Martta Çar II. Nikolay tahttan feragat etmek zorunda kaldı. (Türklerin Çanakkale ve Galiçya cephelerinde gösterdikleri başarılar ile Sarıkamış’ta Rusların ilerleyişini durdurarak Anadolu’nun işgalini önlemeleri Rusya’daki Bolşevik ihtilalinin önünü açtı.)
Bolşevikler iktidarı ele geçirmek için Kızıl Ordu'yu kurdular.
Bir ayaklanmayı önleyebilmek ümidiyle Prens Yusupof Aralık 1916’da Rasputin’i öldürmüştü. Ama tedbirler için vakit çok geçti. 9 Şubat 1917’de halkın fırınları yağmalamasıyla başlayan hareket çığ gibi büyüdü. 12 Mart’ta isyana askerler de katıldı. Hükümet istifa etti.
Çar tarafından sürgüne gönderilen lenin ve arkadaşları dönmeye başladılar . trotçki Amerikan pasaportu ile kanada ,İngiltere üzerinden dönmeye, lenin ise Almanların kurşun geçirmez vagonu ile Rusya’ya döner çünkü vagon Alman toprağıdır.
Savaşın ikinci yılında 1916 sonuna gelindiğinde, Rus ordusunda 3,6 milyon asker ölü, ağır hasta ve yaralıydı. 2,1 milyon asker de esir olmuştu.
Her şey kamulaştırıldı, üniversiteler, okullar komünist partiye adam yetiştirmek üzerine kuruldu.tiyatro,müzik,basın, her şey sosyalizme hizmet içindi. Devrimin hemen ertesinde Lenin ve Stalin toplanan emekçilere şunları söylüyordu.
“ Rus çarları zalimleri tarafından Camileri, minberleri yıkılmış dinleri, adetleri çiğnenmiş olanlar biz sizlere hitap ediyoruz. Kendi memleketlerine kendiniz sahip olmalısınız kendi hayat ve maişetinizi kendi arzu ve bünyenize göre tanzim ediniz. Sizin buna hakkınız vardır. Çünkü mukadderatınız sizin elinizdedir”
Bun söylemlerin hepsi göz boyamaydı. Birer yalandı, kandırmacaydı. Sovyetlerdeki bu kadronun en büyük korkusu dini inanıştı. Markx ne demişti “ din halkın afyondur” çünkü bilinç altında inançlı olan Kafkas kartalı Şeyh şamil, hacı murat inançlı mücadele önderleriydi.
Diğer taraftan Stalin, kalkınmak için yaptığı çalışmalarda çok sert tedbirler aldı. İnsaların hayatı hiçe sayıldı. En az sekiz milyon insan öldü. Ancak bu tedbirler gelişmeyi sağladı. P.Kennedy’ye göre (s.351) imalat sanayi üretim endeksi, 1920’de yüz üzerinden 12.8 iken, 1938 yılına gelindiğinde 857.3’e ulaşmıştı. Ama Stalin de, ülke sanayini aynı Çarların yaptığı gibi, orduya yönelik silah sanayine yönlendirdi. 1937 yılında 19 milyar dolar olan milli gelirin %26.4’ü savunmaya harcandı. Halbuki ABD, aynı yıl 68 milyar dolar olan gelirinin sadece %1.5 (birbuçuk) ini savunmaya harcamıştı.
Bolşeviklerin iktidara geldikten sonra gerçekleştirdikleri en güzel atılım, eğitim konusunda oldu. Hemen okuma yazma seferberliği başlattılar. Bunu 1923’de bütün diğer cumhuriyetlere yaydılar. Kısa sürede okul çağına gelmiş çocukların %98’i okuma yazmayı bilir hale geldi.
Ekim Devrimi, devrimin sadece bir halk isteği olmadığını pratik olarak göstermiştir. Burjuva iktidarını devirmenin ve “zincirlerinden başka kaybedecek hiç bir şeyi olmayanların” dünyayı değiştireceği yeni bir toplum inşa etmenin mümkün ve gerekli olduğunu göstermiştir.
İlk uzaya giden yuri gagarin yere inidiğinde şöyle demişti” uzayda çok aradım Tanrıyı bulamadım” her şey kullanılıyordu.
Bu devrim döneminde Rusya’nın ezilen halkları içinde kurtuluş hareketlerinin de yükselmeye başladığını da belirtmeliyiz. O dönemde Rusya nüfusunun yarıdan fazlasının (yüzde 57) ulusal baskı altında olduğunu Lenin ifade etmektedir. Örneğin o yıllarda Rusya’daki Müslümanların sayısı onlarca milyonu buluyordu ve bu Müslümanlar devrim döneminde büyük bir hızla Müslümanlar Birliğini örgütlediler.
Komünist parti dini ve dindarlıktan korktuğu için en çok dindarlar üzerinde özellikle Müslümanlardan korktuğu için çok ezdi ve adeta yok etmek istedi ancak Papa din adı altında insanlara asırlarca hükmetmişken, dini tamamen reddeden SSCB varlığını sadece 70 sene sürdürebildi.
Sultan galiyev kazanlı tatar Türkü Müslüman bir marksistir. Öğretmendir, Baküde Mehmet emin resulzade önderliğindeki milli harekete katılmıştır. Başkurdistanın elimbata köyündendir. Başkurdistan cumhuriyeti zeki velidi togan öndeliğinde düzenli ordu kurmuştu. İç savaşta tarafsızlardı. Savaşcı bir millet olan Başkurtlar cesur savaşcılar olarak bilinirdi.bu sırada Sultan galiyev Zeki velidi togan ile görüşüp Başkurtların Bolşevikleri desteklemesini istedi kabul edildi. Bu devrime yardımcı oldu. Sultan galiyev cezaevinde stalin tarafından öldürülmüştür.
1917 Şubat Devrimi, Sultan Galiyev ve öğretmen eşi Rauza’yı Bakü’de yakalamıştır. Ancak, Mayıs ayında devrimci bir dönüşüme sahne olan Petrograd’a gitmişler ve eski Rus İmparatorluğu’ndaki Müslümanların geleceği için yeni siyasi gerçekliğin sunmakta olduğu fırsatları yakalamaya çalışmışlardır. Daha 1917 Şubat Devrimi sırasında, Sultan Galiyev kendisini, her ne kadar tevazu içinde de olsa, “bir çırak devrimci” olarak ilan etmişti. Sultan Galiyev’in radikalleşmesinde birkaç unsur etkili olmuştur. Her şeyden önce O, daha çocukken, babasının kıt kanaat öğretmen maaşı ile yaşamaya çalışan kendi ailesinde ciddi bir yoksulluk tecrübesi yaşamıştı. İkinci olarak, babasının izini takip etmek suretiyle bir köy öğretmeni olduğunda köy yaşantısını ve sosyal adaletsizliği bizzat kendisi gözlemleyerek daha derinden anlama şansı yakaladı. Üçüncü olarak, Rus yönetimi altında yaşayan Rus olmayan biri olarak, O, Rus İmparatorluğu’nun Müslümanlarının maruz kaldığı eşitsizliğin bir kısmının sömürge yönetimi neticesinde ikinci sınıf bir ilişkiye zorlanmalarından kaynaklandığını tespit etmişti.
Sultan Galiyev ve Molla Nur Vahidov Türk Müslüman Teşkilatını kurarlar, bu teşkilatın adı Müslümanlar Büro (MUSBURO) dur. Çek askerleri Bolşeviklere başkaldırmışlardır. Kazan şehrini işgal etmişlerdir. Bunun üzerine Sultan Galiyev ve arkadaşı Molla Nur Vahidov, Türkiye Türklerinden olan Mustafa Suphi ile birlikte Kazan’ı işgalden kurtarmak için cepheye giderler. Bu müdafaa esnasında Molla Nur Vahidov Çek askerleri tarafından esir alınır ve kurşuna dizilir. Galiyev için bu kayıp çok büyük olmuştur. Fakat Galiyev Molla Nur’un ölümünden sonra Türk (Müslüman) Komünist Partisinin başına geçer. İşgal sırasında işgalin dışında kalan Rusya – İslam topraklarına döner. Galiyev, bu günlerde artık şu gerçeği görmüştür: Sovyet Rusya girdiği bölgelerde Sovyetleştirme, Ruslaştırma ve asimilasyon yapmaktadır. Galiyev bu asimilasyon faaliyetlerine vakıf olduktan sonra Başkırt hükümeti başkanı Zeki Velidi Togan ile temas yollarını arar.
Kasım 1918’de Rusyadaki Türk Komünistleri “Birinci Müslüman Komünistleri Kongresi”nde toplanırlar. Bu kongrede Stalin ile Galiyev arasında ters düşüş aşikâr olarak görülmeye başlanmıştır. Stalin Galiyev’e açık tavır almaya başlar. Galiyev yeni bir proje sunar “federatif esaslar halinde Rus komünist partisi ile ayrı ve bağımsız Müslüman Türk Komünist partisi”.
Sultan Galiyev, Zeki Velidi Togan ve Rus Müslümanları ileri gelenleri bağımsızlık uğrunda gizli teşkilat kurarlar.Bir taraftan da Galiyev Türkiye ile temasları güçlendirmektedir. Kurulan bu teşkilatın adı ise “İttihat ve Terakki” dir.
Bu gizli teşkilatın üç amacı vardır.
Türkleri Sovyet idaresinde köprübaşı mevkiine getirmek
Türklerin öğretim kurumlarında belli bir yer işgal etmelerine çalışmak
Basmacılar gibi anti Sovyet ve antikomünist milliyetçi teşkilatlarla gizli işbirliği kurmak.
1920 tarihinden itibaren Rusya aşikâr olarak “böl ve parçala” siyasetini uygulamaya sokmuştur. 1920’de Bakû’ de gerçekleşen III. Enternasyonal’ de Rusya’nın bu fikirlerini Moskova’dan yollanan Zinoniyev ve Safarov’un yaptığı açıklamalarda görüyoruz. Ayrıca Anadolu’daki Türk Milli Kurtuluş hareketine ve başta Mustafa Kemal olmak üzere Türk Kurtuluş Hareketinin önderlerine saldırmışlardır. Bu Toplantıya Zeki Velidi Togan, Galiyev, Enver Paşa, Mehmet Emin Resulzade ve birçok Türk(Müslüman) önde gelenleri katılmıştır.
Galiyev 1923 Nisanlarında yapılan Komünist partisinin 12. Kongresinde bölgesel milliyetçilerin (Rus olmayan halkların milliyetçiliği) tümünde Rus Şovenizmi ile birlikte lanetlendi. Galiyev Ankara’nın casusu olmaktan Basmacılarla işbirliği yaptığı gerekçesiyle G.P.U. (Rus Gizli İstihbaratı) tarafından daha bir titizlikle izlenmeye başlandı. Nitekim 1923 Mayısında GPU tarafından tutuklandı. Komünist partisi merkez komitesinin IV. Konferansında da partiden kesin olarak kovuldu. Tutuklandıktan bir süre sonra bırakılıp 1924 yılında tekrar tutuklanması söz konusu. Bu tutuklanmasında 8 ay hapiste kaldığı ve “Devrim esnasında geçmiş hizmetleri göz önünde bulundurularak” salıverilmiştir. Moskova Galiyevci muhalefeti kaldırmak için 1928’de Galiyev’i tekrar tutuklar. Ruslar Galiyev’i karşı devrim ajanı olarak suçlamaktadır. On yıl zorunlu olarak çalışmaya mahkûm edilir. Beyaz deniz kıyısındaki Solovki manastırı kampına sürülür. Ölümü ise araştırmacılar arasında bir ortaklık yoktur. Anlaşılacağı üzere KGB gereğini yapmıştır.
Galiyev ülkesi olan Tataristan’da hala sevilen birisidir. 1982’de doğumunun 100. Yılı kutlandı. Sovyet Yüksek Mahkemesi 30 Nisan 1990’da aldığı kararda üzerine suçların zamanın gizli servisinin düzmece belgeleri olduğu için aklanmasına karar verdi. Komünist Parti onurunu iade etti. Adı Kazan’da bir meydana verilmiştir.
Başkurtların kızıl orduya katılışını Türk lider Zeki velidi togan şöyle anlatır.” Benim binmiş olduğum iki at koşulmuş kızakla kenara çekildik. Kızıl orduya katılacak kıtalar geçerken kendimi ağlamaktan güç zaptederek onları selamladım. Askerler ağlıyordu. Onlar geçince yanımda emirberim Ahmetcan’ın göğsüne başımı koyup hüngür hüngür ağladım … böyle gözyaşı döktüğüm hayatımda belki iki üç defa olmuştur”.
Önceleri çarlığa karşı savaşırken ; “ büyük şamilin torunları, ecdadınızın istiklaliniz uğruna çarlık Rusyasına karşı büyük fedakarlıklar gerektiren savaşlar yürüttüğünü biliyoruz. Bu savaşınız imam şamilin hakiki ahfadı olduğunuzu ispat etti” diyorlardı. Devrim sonrası büyük şamil için “ Osmanlı sultanları ile İngiliz sömürgeciliğinin ajanı”ilanı yapılarak “Çeçen canavarı, İnguş yılanı olan imam şamil geberdi “ gibi yayınlar yapılıyordu. Babrak karmalın daveti üzerine afganistana davet edilen Sovyet ordusu bir tümen beyaz rus askeri bir tümende özbek tümeni getirmişlerdi. Tatil günü çarşıya çıkan Müslüman özbek askerleri kabil çarşısında kuranı kerim, namaz takkesi, teşbih satın almış ve kabilde kuranı kerim karaborsaya düşmüştü. Sovyet istihbaratının dikkatini çeken bu olay sonrası özbek tugayı ülkeye geri gönderilmiştir.
1917 den sonraki 50 yılda 60 milyon insan Sovyetlerde kurban edilmiştir. 1922 de iki ölüm ve sürgün kampı varken 1930 yılında 90 sürgün kampı yapılmıştır. Bu kamplarda 1933-1935 yıllarında yapılan sayımda 5 milyon kişi olduğu tespit edilmiştir. Soljenistin 8 yıl ölüm kampında kaldıktan sonra 1960 yılında “İvan denisoviçin hayatında birgün” adlı romanını yazınca büyük yankı yapmıştır. 1970liyıllarda “gulag takım adaları” romanını parça parça yurtdışına çıkararak yazmış Sovyet yönetimini sarsmıştır.
Milyonlarca mahkum sibiryada ve Urallardaki kamplarda barakalarda 400 gr ekmek, sudan çorba,kokmuş et verilerek,kanal açma, demiryolu döşeme, gemilerde, balık tutmada, bataklık kurutmada, çalıştırıldı.çöpleri karıştırıp yemek artığı arayan,fareleri kızartıp yiyen mahkumlar vardır. Kamplarda şöyle levha vardı. Köpeklerin et istikakı günlük 250 gr.mahkumun 22 gr diye. Doktora gitmek isteyen bir din adamına “ git seni Allah tedavi etsin “ deniliyor.
Mahkumlar ayakkabılarının altından söktüğü çivileri sivrilterek lastik parçalarını yakarak külünü idrarla sulandırıp alınlarına , yüzlerine dövme yapıyorlardı. “komünistler cellattır” “ komünistler halkın kanını içer” yazıyorlardı. Serbakov adlı mahkum bir gün yanağına “ lenin bir cellattır” yazmış bir kulağını keserek deliği açan gardiyanın yüzüne fırlatmıştı. Kulağın üzerinde “ 22 kongreye benden hediye “yazılıydı.
Almanlar ilerleyince ölüm kaplarını boşalatamayan Stalin toplu ölüm emri vermiştir. En büyük kıyıma uğrayanlar Türk kökenlilerdir. Kazak Türkleri 1,5 milyon, Türkistan Türkleri 3 milyon, Kırım Türkleri yurtlarından sürgün edilerek 110 bin kırık Türkü hayatını kaybetmiştir. 800 bin çeçen- inguş, 200 bin karçay – balkar Türkü ölüm kamplarına gönderilmiştir.
Ober Drauburg bölgesi İrschen köyünde inşa edilen anıt.1960 yılında Avrupa İslam Cemiyeti tarafından dikilen anıtta, Almanca olarak, şunlar yazılıdır; “Burada 1945 yılının 28 Mayıs’ında 7 bin Kuzey Kafkasyalı, kadınları ve çocuklarıyla Sovyet otoritelerine teslim edildiler ve İslamiyete olan sadakatleri ile Kafkasya’nın idealine kurban gittiler. Bu dikilen taş, binlerce isimsiz Kafkasyalı kurbanın dünyadaki 7 bin kişilik tek mezar taşıdır.”
1940 yılında SSCB tarafından yapılmış etnik katliam. Yaklaşık 15.000 Polonyalı asker ve subay esir, Almanya'nın II. Dünya Savaşı'nda Sovyetler'e yenilmesi nedeniyle Alman tarafında oldukları için SSCB'nin toplama kampına gönderildiler. Burada ne olduğu hakkında bilgi edinilemediyse de, Almanlar Katyn ormanında 4.143 askerin toplu mezarıyla karşılaştılar. Bu mezar dışında daha sonra 11.000 leh askerin daha mezarı bulundu. Katliamı’nın ilk belirtileri gariptir ki Naziler’in Sovyetler’den boşalan bölgelerde yaptıkları çalışmalarla ortaya çıktı. Hâlbuki işgal altındaki Polonya halkına Sovyet yönetimi kadar Naziler de vahşice davranmışlardı. Rus cephesinde işler kötü gitmeye başlayınca Naziler 1943 Nisanı’nda Smolensk yakınındaki Katin Ormanı’nda öldürülerek üst üste gömülmüş 4 bin 500 Polonyalı subayın cesetlerini gösteren haber propaganda filmi yayınladılar. Aslında filmde gösterilen cesetler öldürülenlerin beşte birinden ibaretti çünkü 5 Mart 1940’da Sovyet lideri Stalin gizli servisi NKVD’ye Sovyetler tarafından esir alınan 26 bin savaş esirini öldürmeleri için emir vermişti. Üç ayrı Sovyet toplama kampında tutulan Polonyalı savaş esirlerinin neredeyse tamamı doktor avukat öğretim üyesi mühendis polis rahip gibi yedek subaylardan oluşuyordu. Verilen emrin uygulanması Haziran başlarında sona erdi ve Polonya halkının en eğitimli ve üretken kesimini oluşturan 26 bin savaş esiri kafalarından vurulduktan sonra toplu mezarlara gömüldüler.
Stalin denen kasap 1932-1934 kıtlık yılında 6 milyon insanı ölüme göndermiştir.
Rusya artık yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvete boğuldu. Partideki yolsuzluklar artık her ülkede yayılmıştı.Bunu ilk eleştiren Andrapovdur. Gorbaçov ile bunu eleştirmeye başlandı brejnevin kızının oğlunun yolsuzlukları açığa çıkarılmış kızı amerikaya kaçmıştı. Brejnev özbekistana geziye çıkar uçak fabrikasında konuşma yaparken büyük bir patlama olur korumalar yere yatırırlar ancak bir parça üstlerine düşünce Brejnev felç olur. Andrapov yönetici olur. Afganistanı denetlerken taliban gerillalarının elindeki silahlar rus malıydı .parti yetkilileri parayla satmışlardı. Yozlaşma için partiye neşter atmaya karar verdi. Ancak afganistanda zehirlendi.
GORBAÇOV Glasnost , perestroika denen açıklık politikasını, şeffaflık, halka gerçeği söyleme üzerine uygulamalar ile parti yöneticilerinin çocuklarının afganistana gitmediğini söyledi, orduyu ve KGB yi tartişmaya açtı, Varşova paktını dağıttı, berlin duvarını yıktı. Askerler darbeye kalkışınca yeltsin tankın üstüne çıkarak destek verdi ve sosyalizmin acı deneyi sona ermiş oldu.
ABD nin Sovyet devrimine desteği ise çok önemlidir
1917 yılında Kızılhaç'a yönetici olan bazı kişilerin ne iş yaptıklarını sayacağım, siz olayı kendiniz anlayacaksınız:
Grayson M.P. Murphy: Morgan'ın en büyük şirketi olan Guaranty Trust Company'de yönetici.
Ivy Lee: Rockefeller ailesinin halkla ilişkiler uzmanı.
Henry P. Davison: JP Morgan çalışanı
George W. Hill: American Tobacco Company genel müdürü.
ABD bankerleri kızılhaça 100 bin dolar bağışlamışlardı amaç Bankerler tarafından yapılan yapılan bu cömert bağışların amacını anladınız sanıyorum: Kızılhaç'ı ele geçirmek
2 Temmuz 1917 tarihli New York Times haberi. Haberin başlığı şudur: "Kızılhaç uzmanları Rusya'ya gidiyor" Yukarıdaki NY Times haberinde önemli bir bilgi veriliyor, Rusya'ya giden Kızılhaç ekibini finanse eden kişi William Boyce Thompson adlı şahıstır. Kendisi bakır madenleri sayesinde epey servet yapmış bir iş adamıdır. Ve aynı zamanda ne kadar şaşırtıcıdır ki, kendisi JP Morgan'ın ortaklarından biridir. Ve Thompson aynı zamanda Federal Rezerv'in New York şubesinin müdürüdür ve New York şubesi, Federal Rezerv bankacılık ağının en önemli şubesidir. Thompson'ın, Rusya'ya giden yardımsever Kızılhaç ekibinin tüm masraflarını cebinden karşılaması sadece gazete küpürlerinde değil, aynı zamanda ABD arşivlerindeki resmi belgelerde de yer alır.
Özetle Rusya'ya giden Kızılhaç ekibindeki;
Doktor sayısı: 7
Hemşire ve hasta bakıcı sayısı: 7
İş adamı ve avukat sayısı: 15'tir.
Romanya
Doktor sayısı: 16
Hemşire ve hasta bakıcı: 10
İş adamı ve avukat: 4 Koca Rusya'ya 7 tane doktor yolluyorsun, Romanya'ya 16 tane.
Thompson 1917'nin sonlarına doğru Rusya'dan ayrılır. Thompson ekibi terk edince 1917 yılı Aralık ayında ABD başkanı Wilson, Raymond Robins isimli şahsı Rusya'daki Kızılhaç ekibinin başına atar. Peki kimdir bu arkadaş? Robins, Alaska'daki altın madenleri sayesinde köşeyi dönmüş ABD'li bir iş adamı ve ekonomisttir. Robins'in Rusya'daki Kızılhaç ekibinin başına atanmasının esas sebebi, ABD'nin o zamanki Rusya büyükelçisinin Bolşeviklerle muhabbet kuramamasıdır. Bu sebeple Amerikalılar oyuna taze kan sokarak gol yollarında etkili olmaya çalışırlar.
Troçki için gönül rahatlığıyla, Lenin'le beraber Bolşevik Devriminde en fazla payı olan adam diyebiliriz. Komünist askerlerden oluşan Kızıl Ordu'yu Troçki kurmuştur. Devrimin mimarlarından biridir.
Şimdi bakalım Troçki neler söylemiş... 12 Aralık 1917 tarihinde Rusya'daki ABD büyükelçisi, ABD Dışişleri Bakanlığı'na bir telgraf yollar
"Dışişleri Bakanlığı, Bolşevik otoritelere bir şekilde yakın durmanızı ve onlarla iletişimde kalmanızı istiyor. Fakat resmi kanalları kullanmayın. Bolşevik hükümetini tanıyacak durumda değiliz."
Telgrafta şunlar anlatılır: Bolşevik gazetesinde Troçki'nin bir konuşması yayınlanmıştır. Troçki bu konuşmasında, Amerikan Kızılhaç ekibinin lideri Robins'in, Smolny'e gelerek kendisiyle görüştüğünü söyler. Smolny ise St. Petersburg şehrindeki yerin adıdır ki burası Lenin ve Troçki'nin bolşevik devrimini yönettiği yer olmasıyla meşhurdur. Kızılhaç lideri Robins, Troçki'ye şunları söylemiştir: "Rusya'da sizinki gibi güçlü bir hükümet şimdiye kadar hiç olmadı ve Amerika size savaş mühimmatı hariç her türlü erzağı verecek."
"İnsani yardım" ayağına Rusya'ya giden Kızılhaç ekibi, Lenin ve Troçki ile irtibata geçmiştir.
Şubat 1918'de ABD Dışişleri Bakanlığı, Rusya'daki Kızılhaç ekibine şöyle bir telgraf çeker : Kızıl Ordu'yu kuran Troçki'nin Rusya'ya gelen Amerikalı Kızılhaç ekibiyle pek bir haşır neşir olduğunu ve hatta "yardım sözü" aldığını da gördük. Şimdi devrimden birkaç hafta sonra, 24 Kasım 1917'de ABD Dışişlerine atılan şu telgrafa bakalım .
“ABD şirketleri Rusya'ya gemiyle ayakkabı satacaktır, fakat sevkiyatta sorun çıkar. Ödemelerin Ruslar tarafından nasıl yapılacağı telgrafta izah edilir. Robert Dollar Company adlı şirket, Bolşeviklere satacağı ayakkabılardan epey bir para kıracaktır ve malların gemiyle geçişi için izin istemektedir. Dönemin parasıyla 240.000 dolarlık ayakkabı, Kızıl Ordu'ya erzak toplayan Bolşeviklere satılacaktır.” ABD'li elçi telgrafın sonunda "Ayakkabılara savaş malzemelerinden daha çok ihtiyaç var, lütfen cevap verin" demektedir. Bir insan durup dururken neden ayakkabının önemini savaş malzemesi ile kıyaslar? Çok iyi niyetli bir yaklaşımla, eğer ayakkabıları satacağınız kişilerin aynı zamanda savaş malzemesine de ihtiyacı olduğunu biliyorsanız böyle bir kıyaslama yaparsınız. Bu da demek oluyor ki bu ayakkabılar halka değil, Kızıl Ordu'ya satılmaktadır.
5 Nisan 1918'de Rusya'daki Amerikan büyükelçisi, ABD bakanlığına bir telgraf daha yollar” "Savaş malzemeleri Moskova'ya, Ural'a ve Sibirya şehirlerine gönderiliyor. Sovyet hükümeti ödemeleri ham madde şeklinde yapacak ama biraz vakit istiyorlar."
İngiliz arşivlerindeki belgede özetle şunlar anlatılır: "Amerikalı Thompson, İngiltere başbakanı Lloyd George ile görüştü. Thompson, devrimin kalıcı olacağını ve müttefiklerin Bolşeviklere karşı yeterince sempatik davranmadığını söyledi. ... Thompson'a göre Rusya pazarını Almanlara kaptırmamak için Bolşeviklere dostça davranmalıyız."
Thompson ABD'ye döndüğünde de rahat durmuyor, Bolşeviklerin ekmeğine yağ sürmeye memleketinde de devam ediyor. Şöyle ki 31 Ocak ve 2 Şubat tarihleri arasında ABD'nin birçok gazetesine şu haberler düşer "Thompson, Bolşeviklere 1 milyon dolar verdi. Zengin madenci bu parayı, Bolşeviklerin Almanya ve Avusturya'da propaganda yapması için verdi."
1917'nin sonlarında Japonlar, Sibirya'ya saldıracaklarını açıkça belli ederler. 14 Aralık 1917 tarihli bir ABD Dışişleri Bakanlığı telgrafında, Troçki'nin bir konuşmasına yer verilir Troçki, Japonların kendilerini Sibirya konusunda tehdit ettiğini söyler. Ve son cümlede Troçki bombayı patlatır: "Sibirya'yı bizden alamazlar, çünkü Amerika buna izin vermez".
Kızılhaç ekibi Rusya'ya 1917 yılında ayak bastı. Peki, bilin bakalım 1917'de Nobel Barış Ödülü nereye verildi Kızılhaç'a Bu Kızılhaç ekibinin lideri ve finansörü olan William Boyce Thompson, tarihte pek adı geçen bir adam değildir. Kendisi sadece "hayırsever" olarak bilinir. Gerçek şu ki ABD'li iş adamı Thompson'ın ve ekibinin çabaları olmasa, ne Bolşevikler iktidarı sürdürebilirlerdi, ne 1922'de SSCB diye komünist bir devlet kurulabilirdi, ne de biz Lenin ve Troçki'nin adını duyabilirdik.
Kızılhaç ekibindeki tek masumlar, Çalıkuşu Feride edasıyla tee Rusya'ya giden doktorlardı. Diplomat ve savaş muhabiri George Kennan, "Russia Leaves the War" adlı kitabında Kızılhaç ekibindeki Kelleher'ın (ki kendisi Thompson'ın yardımcısıdır), ekip arkadaşı Doktor Billings hakkında söylediği şu cümleleri bize aktarır: "Zavallı Doktor Billings, Rusya'ya yardım için bilimsel bir görevin başında olduğunu zannediyordu. Oysa o maskeden başka bir şey değildi."
Kızılhaç elbette bir maskeydi, bu maske olmadan Wall Street'li iş adamları ellerini kollarını sallayarak savaşın ortasındaki Rusya'da iş bağlayamazlardı. Hatta size Kızılhaç'ın Bolşevik Devrimindeki önemini ve işin mantığını, 1950'lerden bir örnek ile açıklayayım.
Kore Savaşı 1950-1953 arasındaydı. Kuzey Kore SSCB tarafından, Güney Kore ABD ve Nato tarafından destekleniyordu. Rus ve ABD askerleri elin Kore'sinde birbirlerini öldürürken, 1951 yılında gizli bir toplantı yapılıyor. Aradan yıllar geçtikten sonra bazı şeyleri itiraf etmek moda olduğu için, Dışişleri Bakanlığı bu gizli toplantının kayıtlarının tutulduğu arşivleri de yayınlıyor
Bu gizli toplantının konusu oldukça ilginç: "ABD sanayicilerinin Sovyetler Birliği gezisi teklifi"Kimmiş bu Kore Savaşı'nın ortasında Sovyetler Birliğini gezmek isteyen Amerikalı sanayiciler? Hemen bakalım:
Bazı isimler gözünüze çarpmıştır: General Electric, Rockefeller Vakfı, Standard Oil ve Henry Ford'un torunu gibi... ABD askerleri Kore'de Sovyetler tarafından öldürülürken, ABD'li büyük şirket sahipleri Sovyetlerle ticaret kovalıyorlar.
Zeki velidi togan ve eşi
İşte sırf Nato'ya üye olabilmek için Adnan Menderes döneminde katıldığımız Kore Savaşı böyle bir ihanettir, aptallıktır, beyinsizliktir. Savaşlar yaklaşık 150 yıldır bu adamların kasasını doldurmaktan başka bir boka yaramamıştır. Zaten çıkan savaşların birçoğunun sebebi de bu adamların izlediği politikalardır. Savunma savaşları dışındaki her savaş birilerinin çıkar savaşıdır. Bir de bu Kore Savaşını arada milli duyguları kabartmak için pohpohlarlar, kitaplarda ve haberlerde "Kahraman Türk askeri işte bizi Kore'de böyle temsil etti" diye ballandıra ballandıra anlatırlar.
Hatta Amerikan Kızılhaçı'nın Rusya'ya gitmesiyle "işte biz böyle cömert bir milletiz, düşmana bile yardım ederiz" diye övündü de Amerikalılar.
Tarih 2 Ocak 1919, Bolşevik bakan Çiçerin'den ABD Dışişleri Bakanlığına bir telgraf gelir. Bolşevikler ABD'ye 1919'un başında elçi atarlar, Çiçerin bu elçinin tanınması için atmıştır telgrafı, altta da imzası var. Bolşeviklerin ABD'ye atadıkları elçinin adı C.A.K. Martens'tir
Bolşeviklerin ABD'ye atadıkları elçi Martens'in, ABD'nin başkenti Washington'da ikamet etmesini beklerdik. Fakat Martens'in ofisi başkent Washington'da değil, New York'ta, Wall Street bölgesindedir.
Dışişleri Bakanlığı'ndaki raporda da belirtildiği üzere Martens, New York'ta World's Tower binasındaki ofisinde ABD'li iş adamlarına cazip teklifler sunar. Yani bu elçinin amacı diplomatik ilişki falandan ziyade ticarettir. Öyle olmasa ofisi New York'ta bankerlerin yanı başında açmazdı. Ve bu elçi, Bolşevik bakan Çiçerin tarafından atanmıştı.
1919 yılında elçi Martens ve asistanı Nuorteva, Bolşevik bakan Çiçerin'in emriyle New York'un göbeğinde "Sovyet Bürosu" kurar. Bu büro bir gün yerel polisler ve yerel güçler tarafından basılır. Buradaki belgeler yayınlanır. Bolşeviklerin milyonlarca dolar ticaret yaptığı Rothschild, Rockefeller, Morgan gibi firmalardan alışveriş yaptıkları ortaya çıkar buradaki komünist propaganda belgeleri bulunur new york sokaklarında dağıtılan broşürlerde “"Rusya'nın dünyadaki en özgür ve en demokratik ülke olduğunu biliyor musun? ... Rothschild, Rockefeller, Morgan gibi kapitalistler bu işçi ve fakir cennetini yıkmak istiyorlar. ... Sen bu sömürüye ve Rockefeller ile Morgan'ın sahte demokrasisine karşı yapılan savaşta bu efendilerinin tarafında yer aldığını biliyor musun? Sen kanını işçi kardeşlerin için değil, Rockefeller ve Morgan'ın çıkarı için döküyorsun"
Bir İsveç şirketinden, Brown Brothers adlı bir Amerikalı Wall Street şirketine gemilerle Rus altınları gönderiliyor.
Peki bizim Bolşevikler bu altınları nereden buluyorlar sizce? Bir düşünün bakalım. Bolşevikler, Rus Çarının yani Rusya Devletinin altınlarını dağıtıyor Amerikan şirketlerine güzel evladım. Hazineyi soyuyorlar hazineyi. Hiçbir bürokratik engel tanımayan Morgan ve Rockefeller çetesi de bu altınları abuk subuk İsveç bankalarında eritip bir güzel aklıyorlar.
Amerika için komünizm her zaman potansiyel bir düşman olmuştur, tıpkı şu anki terör gibi. Oysa bu düşmanlık sadece ABD halkı, senatörler ve komutanlar içindir. Perde arkasındakiler için şimdiye kadar gördüğünüz gibi hiç de böyle bir düşmanlık yoktur. Perde arkasındakiler dediğim ise, Amerika'yı ve dünyayı yönetme çabasındaki bankerler ile bu bankerlerin kurduğu düşünce kuruluşlarındaki akıl hocalarıdır.
1917'deki Kızıl Devrim'den 3 hafta sonra Albay House, ABD başkanı Wilson'a yukarıda görmüş olduğunuz telgrafı yollar [58]. Albay House bu telgrafta başkan Wilson'a şunları söyler: "Amerikan gazetelerinde Rusya'yı düşman olarak görmeliyiz şeklinde haberler çıkıyor. Bu tür eleştirileri kesinlikle durdurmalıyız. Eğer böyle haberler yaparsak Rusya, Almanya'nın kucağına düşer"
Bu ne demek biliyor musun güzel kardeşim? "Bırakın da komünizmi kuralım Rusya'da" demek. Daha ne desin adam. ABD bankerleri kendi elleriyle komünizm adında bir düşman yaratmış, bu düşmanın doğması ve yaşaması için var güçleriyle çalışmışlardır.
Traktör ve otomobil fabrikalarının askeri sanayideki önemi çok büyüktü. Zira traktör ve otomobil fabrikaları, askeri üretime çok rahat adapte edilebiliyorlardı. Somut örneklerle açıklıyorum; mesela meşhur otomobil firmaları Ford ve Cadillac, Amerika için uzun yıllar tank üretmiştir. Hatta Ford, 2. Dünya Savaşı yıllarında tank ve zırhlı araç üreterek ayakta kalıyor, yoksa çoktan iflas etmişlerdi ve şu an dünyada Ford diye bir şirket yoktu. Aynı şekilde İtalya'da Fiat, Fransa'da da Renault ve Citroen patır patır tank üretmiştir [82]. Yani demem o ki tıpkı yukarıdaki ülkeler gibi Sovyetler Birliği'nde de traktör ve otomobil fabrikaları savaş sanayinin can damarıdır. Ayrıca traktörlerin kendisi de ağır makineli olarak, top atar olarak veya nakliye aracı olarak sık sık savaşlarda kullanılıyordu.
Sovyet traktör fabrikaları başlı başına Sovyetler'in tüm traktör ihtiyacını karşılamıştır ve askeri üretimde de kullanılmıştır. CIA'in 1976'da hazırladığı bir raporda Sovyetler'in traktör üretimi detaylarıyla verilmiştir.
Bu Sovyet traktör fabrikalarının hepsi ya bizzat Amerikan şirketleri tarafından, ya da Amerikan teknolojisi satın alınarak kuruldu. Hem de hepsi.
Örneğin 1930'da kurulan Stalingrad (ismi Volgograd oldu daha sonra), Avrupa'nın en büyük traktör fabrikasıydı. Bu fabrika 1929-1930 yıllarında Albert Kahn Inc. ve Austin Company gibi Amerikan şirketleri tarafından kuruldu. Nisan 1930 tarihli haberde, 25 Amerikalı mühendisin "Rusya'nın endüstrisini geliştirmek için" Rusya'ya gittiği yazar
Stalingrad Traktör Fabrikasının parçaları gemiyle Amerika'dan getirildi, tam 80 Amerikan şirketi bu sevkiyatta yer aldı ve fabrika bizzat Amerikalı mühendisler tarafından kuruldu. Ve bu fabrika hem traktör, hem de tank üretiminde uzun yıllar kullanıldı.
1972 yılında ABD ve Sovyet bakanları arasında bir görüşme yapılır. Bu görüşmenin kaydı Dışişleri arşivlerinde vardır. 1972 yılındaki bu toplantı, Vietnam Savaşı sırasında yapılmıştır. Peki toplantının konusu nedir? Ateşkes mi? Barış mı? Savaş mı? Hayır, "ekonomik ilişkiler . Yani Amerikan askerleri, ellerinde Sovyet silahları olan Kuzey Vietnamlılar tarafından öldürülüyorken, bizimkiler yine tam kadro ticaret peşinde koşmaktadır. Vietnam Savaşı da Kore Savaşı gibi amaçsız, başkalarının çıkarı için kürek bir savaştır
İşte size büyük devrimci Troçki ve halkların devrimi olan Kızıl Devrim.
Sovyetler Birliği'nin kuruluşu, Wall Street'in işte bu özverili çalışmaları sayesinde oldu. Amaç ise sosyalizm adlı bir düşman yaratmak ve dünyayı iki kutba ayırmaktı. Neden mi, şöyle ki:
Dünyanın en ölümcül hastalığının ilacını buldun diyelim. Dünyanın en ölümcül hastalığının ilacını insanlara satabilmek için en çok neye ihtiyacın var?
Dünyanın en ölümcül hastalığına ihtiyacın var elbette.
Hastalık yoksa, ilacı da satamazsın.
Bu adamlar silahın sahibidir. Dünyada savaş veya düşmanlık yoksa istediğin miktarda silah satamazsın. Silah satabilmek için silaha talep yaratman gerekir. Silaha talebin olması da ancak savaş veya düşmanlık yaratmakla mümkündür. Keza yıllar boyu sürecek "soğuk savaş" döneminde birbirine düşman edilmiş ülkelerin, grupların, sağcı-solcuların silahlandırıldığına şahit olduk.
Bu adamlar ayrıca paranın da sahibidir. Sahibi olduğun parayı çoğaltmanın birinci koşulu da, arz-talep gereği yine insanların paraya olan ihtiyacını arttırmak ve böylece onları kendine borçlandırmaktır. Savaş dönemleri, para ihtiyacının en çok arttığı dönemdir. Napolyon "Para, para, para" derken. Napolyon bir askerdir ve savaşta en gerekli şeyin para olduğunu bilerek söylüyor bu lafı.
Savaşanlar daha çok borçlanır, onları savaştıranlar daha çok kazanır. Bütün mesele bundan ibarettir.
.
ABD'li diplomatların gizli yazışmalarını açıklayarak dünya gündemine damgasını vuran Wikileaks sitesinden önce SSCB'nin kurucusu Vladimir Lenin'in ilginç bir yola başvurduğu ortaya çıktı. Lenin Çarlık Rusya'sı ve geçici hükümete ait gizli belgeleri dünyaya yazılı basın üzerinden ifşa etmiş. Bolşevik liderin açıkladığı belgeler arasında; İngiltere-Rusya-Fransa üçlüsünün Osmanlı İmparatorluğu topraklarını paylaşmasını öngören gizli anlaşmalar da var.
Sovyet diplomat ve akademisyen Vladimir Potyemkin'in yazdığı ve 1945'te yayınladığı "Diplomatiya Tarihi" adlı kitaba göre Lenin, eski iktidarları 'rezil' etmek için ilginç bir taktik uyguladı. Bolşevik lideri, eski iktidardan kalma gizli belge ve yazışmalarının yayınlanmasını talep etti.
Yazar Potyemkin, "Lenin'in yayınladığı gizli belgeler tüm dünyayı sarstı"ifadesini kullanıyor. Sovyet yazara göre 1917 Ekim Bolşevik Devrimi'nden hemen sonra söz konusu gizli belge, yazışma ve sözleşmelerin yayınlanması için Dışişleri Bakanlığı'a bağlı yeni bir komisyon oluşturuldu.
İlk günlerde eski Çarlık diplomatları yeni yönetimin arşivle ilgili çalışmasına karşı çıksa da zamanla belgeler yayınlanıyor. Bu çerçevede Sovyet yönetimi 100 anlaşma başta olmak üzere binlerce gizli belgeyi Kasım-Aralık 1917'te Pravda, İzvestia ve Raboçiy Soldat gazetelerinde yayınlıyor. Sonra yayınlanan belgeler 7 kitap şeklinde basılıyor.
Lenin'in girişimleriyle devrimci basında yayınlanan gizli belgeler arasında Osmanlı topraklarını paylaşılmasını öngören gizli Sykes-Pico anlaşması (İngiliz diplomat Mark Sykes ve Fransız meslektaşı Georges Pico ) da yer aldı. 1916'ta imzalanan anlaşmaya daha sonra Rusya da katıldı. Gizli anlaşmanın tamamı Pravda gazetesinin 23 Kasım 1917'te yayınlandı.
Daha sonra İngiliz Manchester Guardian gazetesi de yayınlayınca Arap dünyası şoke oldu. İngilizler daha önce Araplara "Bağımsız Arap Devleti" kurulması vaadine bulunmuştu. Bunun karşılığında da Araplar İngiltere'nin yanında yer alarak Türklere karşı direniş başlatmıştı.
Lenin'in yayınlattığı belgeler arasında Çarlık Rusyası'nın Japonya ile 3 Temmuz 1916 tarihli gizli sözleşmesi de var. Sözleşmeye göre, her iki devlet Çin'de nüfuzunu artırmak isteyen üçüncü ülkeye karşı ortak mücadele edecek.
Lenin ayrıca, Rusya'nın İtalya ve Almanya ile imzaladığı sözleşme ve ABD, İngiltere, Fransa büyükelçilerinin faaliyetlerini anlatan belgeleri de yayınlatmış. Eski Rus diplomat ve bürokratlar Lenin'in Wikileaks tarzı çalışmalarını sabotaj etmeye çalışırken, Bolşeviklere muhalif güçler tıpkı şimdiki siyasi ve diplomatlar gibi davranarak , "Belgelerde yeni bir şey yok" dediği ortaya çıktı.
Trotskiy’in tarihteki yeri
Yazmış olduğu İhanete Uğrayan Devrim’i 20. yüzyılın Das Kapital’i olarak nitelenir. İhanete Uğrayan Devrim devlet ile sosyalizmin ilişkisini incelediği teorik bölümlerinde her devrim sonrası toplumda bürokrasinin güçlenme tehlikesinin doğacağını maddi temelleriyle izah ettikten sonra Sovyet toplumunun yoksulluğu ve yalıtılmışlığı dolayısıyla bu eğilimin çok daha başa çıkılamaz bir şiddetle belirdiği sonucuna ulaşır. Kıtlık ve kuyruğun olduğu yerde polise ihtiyaç duyulur
Osmanlı erkân ve intelligentsiası, 1789 Fransız İhtilali'ni olduğu gibi, 1848 İhtilalleri'ni, Enternasyonel Kongreleri'ni, Paris Komünü'nü de kendince izliyor ve "...eşkiyanın kumandanı Karl Marx denilen... pehlivan"ı tanıyordu. Sosyalizm-komünizm konusunda kafalarda bir referans çerçevesi oluşmuştu. Örneğin, kimilerine göre, sosyalizm,"hukuk-u mülkiyet ve zevciyatı inkar eden... herkes kaffe-i hususta müsavat üzere olmalıdır" diyen "azıtmış" bir halk hareketiydi. Kimilerine göre ise, "eskiden beri batıl bir itikat, muhal ve atıl bir tasavvur"du.
1917 yılının soğuk kışında kuzeyden gelmeye başlayan haberler, yukarıda aktarılan türden "akademik" bir tartışma ortamına değil, "Cihan Harbi"nin yenilgi, açlık ve perişanlığı ile boğuşan Dersaadet'in sıkıntılı günlerine rastladı. Sabah, İkdam, Tasvir-i Efkâr ve Tanin gibi başkent gazeteleri 1917 yılının ilk günlerinden itibaren kuzey komşuda bir şeyler olduğunu seziyor ve Batı ajans ve gazetelerinden derledikleri haberleri "Rusya'da İhtilal Mukaddematı" ve "Rusya Ahval-i Dahiliyesi" türünden başlıklarla aktarmaya çalışıyorlardı. Şurası bir gerçek ki, Osmanlı basını Şubat İhtilali'ne ilişkin gelişmeler konusunda Osmanlı Hariciyesi'ni kesinlikle "atlatmış " görünüyordu.
Osmanlı Hükümeti Rusya'daki gelişmeleri Stockholm Sefiri Cevad Bey ve Berlin Sefir-i Kebir'i Hakkı Paşa kanalıyla izliyordu. Sefir Cevad Bey, İsveçli diplomatlar, tarafsız ülkelerin sefaret mensupları ve İsveç basınını izleyerek bilgi toplamaya çalışıyor ve Hariciye Nezaret-i Celilesi'ne aktarıyordu. İstihbaratının yeterli, değerlendirmelerinin başarılı olduğu söylenemez.
Şubat ihtilaline ilişkin ilk haberler, dünya basını ile birlikte, Osmanlı basınında da 16 Mart 1917 Cuma günü yayınlandı. Tanin'in yarım sayfalık manşeti şöyleydi: "Petersburg'da İhtilal - Hükümet İhtilalcilerin Elinde - Kırkbin Askerin İltihakı". İkdam'ın manşetinde ise şunlar vardı:"En Son Haber: Rusya'da Azim (Büyük) İhtilal Kopmuştur! " İstanbul gazetelerinde, manşetlerdeki haberlerin yanı sıra, ilk gün, iyi kötü birer yorum da yer aldı. Yorumların ortak noktası, Rusya'da bu kere kopan patırtının öyle sıradan bir "kargaşalık" değil, büyük bir "kıyam" (kalkışma), yani gerçek anlamıyla bir ihtilal olduğu idi
17 Mart 1917 tarihli İstanbul gazetelerinin birinci ve ikinci sayfaları hemen hemen tümüyle Rus İhtilali'ne ilişkin haberlerle bezenmişti. Örneğin Tanin'in sürmanşet tam sayfa başlığı şöyle idi: "Moskof İmparatorluğu Sarsılıyor - İhtilal Vüsat Kesbediyor ." Sonraki günlerde de gazeteler hemen hemen tümüyle Rus İhtilali'ne ilişkin haberlerle doldu taştı. Aynı şekilde tüm gazetelerin başyazıları, yorumları da Rus İhtilali'yle ilgiliydi.