Bahri KILINÇEL bilgi@bahrikilincel.com
Sovyet devrimi 100 yaşında



100. YILINDA   1917   SOVYET  EKİM DEVRİMİ

Sovyetlerin  17  ekim  1917  devrimi  dünyanın en kanlı devrimlerinden  birisidir. Marksın yazdığı  felsefeyi  dünyada  ilk kez  pratiğe  dökerek,  örgütlenmeyi  yaparak,    çarı  ülkenin  silahlı kuvvetleri ve halkı  birlikte  buluşturarak  devirerek   devrimi gerçekleştiren Lenin  ve arkadaşlarıdır.

Devrime  kaynaklık yapan   Markx  devrimin  İngiltere ve Almanyada  olacağına  inanıyordu.  Yanıldı.

1917-1922 yılları arasında süren iç savaşı Kızıl Ordu kazandı ve 1922'de SSCB resmen kuruldu. SSCB kurulana kadarki bu iç savaşta 7 milyon civarı insan öldü.   Ruslar o dönem Julyen takvimi kullanıyorlar. İyi ki Hicri takvim kullanmıyorlarmış. Yoksa  şaban  devrimi  diyecektik.

 

Rusya’nın Simbirsk şehrinde doğan Lenin, 1917  - 1924arasında komünist partinin  tek yöneticisidir. annesi  öğretmen, babası  ise  damarlarında  rus, Türk  kalmuk,alman ve isveç  kanı vardır. Varlıklı  bir aileden gelir. yaşamının ilk yıllarında iki trajedi ile karşı karşıya kalmıştır. Bunlardan birincisi 1886 yılında babasının beyin kanaması sonucu ölümüdür. İkincisi de Mayıs 1887′de abisi Aleksandr Ulyanov’un Rus çarı III. Aleksandr’ın hayatına kasteden bir bombalama eylemine katılması nedeniyle asılmasıdır.

Devrimci mücadeleye katılan genç Lenin, geçmişte yaşanan mücadelenin derhal muhasebesini yapar. Oradan önemli dersler çıkarır. Doğru yöntemin Devrimci Marksizm ve işçi sınıfı mücadelesi olduğunda karar kılar. Marksizm’den ilk kez öğrencilik yıllarında etkilenen Lenin, siyasi olarak öğrenci gösterilerine katılır ve sonunda tutuklanarak sürgüne gönderilir. Sürgünlük süresi ondört ay sürer. Sürgünde kendisi gibi devrimci olan Krupskaya ile tanışır ve evlenir.

 

Sürgün sırasında ve sonrasında Lenin “kariyer” yapmak yerine devrimci propaganda, devrimci teori ve devrimci eylemle uğraşmayı doğru bulur ve çalışmalarını o doğrultuda sürdürür. 1899 yılında ilk kitabı olan Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi’ni yayımlar. Bu kitaptan sonra devrimci eylem ve devrimci teori üzerine bir dizi makaleler ve kitaplar yazar. (Ne yapmalı?) Yazılarında çeşitli mahlaslar (takma isim) kullandıktan sonra, sonunda Lenin ismini kullanmaya karar verir.

Sosyalizmin pratiğe  dökülen  bu deneyi  ne yazık ki  önce  devrimi yapan kendi çocuklarını yemiş  daha sonra  muhalifleri, işçileri, köylüleri  yemeye başlayan  korku imparatorluğuna dönüşmüş  Lenin’den sonra iktidarı ele geçiren Stalin  döneminde   milyonlarca kişinin   ölümüne  sebep olan  açık ceza evine  dönüşmüştür.  Böylece  sosyalizm  deneysel  olarak  hüsranla  sonuçlanmıştır.

 

İşcilerin iktidarı denilerek  kurulan  komünist  parti diktatörlüğüne  dönüşen  bu  sistem, işçilerden çok devletin her kademesini kontrol altına alan, yöneten, karar veren   parti  yöneticilerinin  baskı ,şiddet, sürgün ve ölüm kararlarının  uygulandığı  ve dünyaya   kapatılan  bir  komünist  Rusya  haline dönüştürülmüştür.

100 yıl önce küresel kapitalizmin zayıf halkası, Rusya’ydı. 1914’teki Birinci Dünya Savaşı, Bolşevik ve enternasyonalist azınlık dışında, tüm politik akımlar tarafından coşkuyla karşılanmıştı. İşçi sınıfı tarafından desteklenen sol partiler ise şovenizm rüzgarına kapılmıştı.

 

Rus halkı   çarlar döneminde kilisenin etkisiyle  Çarların yeryüzünde  Tanrının  temsilcisi  olduğuna  inanmış , sosyo  politik  sadakatın en yüce  erdem olduğuna  inandırılmış  çara  bağımlı hale getirilmişti.  Rus  halkının toplumun çıkarlarını  kişisel çıkarlarından üstün tutma  arzusu  500 yıl önce  rus halkına büyük petro  tarafından aşılanmıştı.  Bu nedenle  çar döneminde  çara, Sovyet döneminde  partiye bağlılıklarının  nedeni  bu itaat ve sadakat  kültürüdür.

Bolşevik dediğimde kafanızda canlanması gereken Lenin ve onun partisidir. Bir başka deyişle Bolşevikler, dünyanın komünizmle tanışmasını sağlayan, SSCB'yi kuran ve tarihin akışını değiştiren adamlardır.

Çarlık, o güne dek kurulan en baskıcı yönetimlerden biriydi. Lenin’in deyimiyle “otokratik bir polis devletiydi.” Devrimci partiler, 1905 devriminin yarattığı geçici durum dışında açıktan örgütlenemiyordu. Savaş yönetimi ile birlikte tüm haklar askıya alındı. Milliyetçi histeriye kapılan kitleler başta bu savaşın kendi savaşları olduğunu düşündü.

 

Bu koşullarda savaşa karşı mücadeleye atılan, bunu hem fabrikalarda hem askeri birlikler içinde yaygın olarak gerçekleştiren Bolşeviklerin işi çok ama çok zordu.

İşçiler için de hayat zordu. Zorunlu askerliğe alınmayanlar savaşın ihtiyaçları için fabrikalarda çalışıyordu. Savaş tüm ekonomiyi tahrip ederken büyük şehirlerde kıtlık ve açlık krizleri yaşanıyordu. Eylül başlarından itibaren Rus halkı daha da ağırlaşan açlık ve sefalet içinde çırpınıyordu. Ülkenin her yerinde ciddi bir huzursuzluk vardı. Kornilov isyanı neticesinde halkın geçici hükümete itimadı tamamen   kaybolmuştu. Siyasiler iktidar savaşında iken, halk ekonomik sıkıntılar içinde kıvranıyordu. Üretim neredeyse durma noktasına geldiği için büyük fabrika sahipleri işçileri sokağa atıyordu. 1917 yılının Mart- Kasım ayları arasında 800 fabrika kapanınca 170 bin işçi işsiz kalmıştı. İşçilerin  sermayeye karşı tutumunu bilen fabrika sahipleri kendi yöntemleriyle onlardan intikam almak peşindeydiler. Mayıs –Ağustos arasında tüm emtia  fiyatları iki katına çıkmış, ülke derin bir finansal kriz içine girmişti.  Petrograd’da, Moskova’da ve ülkenin diğer şehirlerinde ekmek kıtlığı başlamıştı. Aslında Rusya’da buğday sıkıntısı yoktu ama büyük kapitalistler, spekülatörler ve burjuvazi fiyatları arttırmak için ülkede suni ekmek kıtlığı vücuda getiriyorlardı.

1916’dan beri Rusya’da durum gerçekten çok karışıktı. Ülkede liberal burjuvazinin etkili muhalefeti yanında, Sosyalist Parti’nin ihtilalci tavrı bütün suçlamaları çar ailesine yöneltiyor, yiyecek yokluğu ve açlık korkusu halk kaynaşmalarının haklı sebebi oluyordu.

Yüz yıl önce bugünkü yaygın eğitim yoktu. Üniversiteye gidebilenler nüfusun çok küçük bir azınlığıydı. Rus işçilerinin çoğunluğunun eğitimi ilk öğretim, okuma-yazma öğrenmek ile sınırlıydı. Rus işçi kitleleri dindardı. Hakim ortodoks inancın yanı sıra aralarında bir çok farklı cemaatin üyeleri de vardı. Rus milliyetçiliği, anti-semitizm ve cinsiyetçilik işçi sınıfının saflarında yaygın görüşlerdi. 1914 yılına gelindiğinde  madenciliğin %90’ı, petrol çıkarmanın %100’ü, kimya sanayinin %50’si ve en az yabancı sermaye isteyen tekstil sektörünün bile %28’i yabancıların elinde idi. Diğer yatırımlar için de  çok fazla dış borç alındı. Bu iki sebep birleşince Rusya, yabancı yatırımcı ve borç veren kuruluşlara daha büyük tavizler  vermek zorunda kaldı. (Günümüzdeki Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler benzer durumda).

 

Yabancı sermayeye verilen bütün tavizlere ve alınan tüm dış borçlara rağmen, Rus ekonomisi ve sanayisi, Avrupa ve ABD seviyesine yaklaşamadı. Genelde gemi inşa, tekstil ve yiyecek  maddelerinin işlendiği sanayiler ağırlıkta oldu. Paul Kennedy’nin konumuzla ilgili rakamları şunlar

1913 yılında, ihracatın %63’ünü tarım ürünleri, %11’ini ise kereste oluşturuyordu. Aynı yıl  kişi başına sanayileşme düzeyi, Almanya’nın dörtte birinden, İngiltere’nin altıda birinden azdı. Nüfusun %80’i tarımla uğraşıyordu. Kalanların çoğunun da tarımla ilgisi vardı. 1890-1914 arasında çok hızlı artan nüfus, 61 milyon artarak 177 milyona ulaştı. 1913’te askeriyeye 970 milyon ruble  ayıran Rusya, sağlık ve eğitime 154 milyon ruble ayırabildi.I. Dünya Savaşının ağır şartları, bu geri kalmışlığa eklenince hayat dayanılmaz bir hal aldı.

Çarın  birinci dünya  savaşında  15 milyon insanı silahlandırıp savaşa  sürmesi sonucu  köylüler  isyan etmiştir. bu isyanda  1000  işci  ölmüştür.

LENİN ,STALİN, SULTAN GALİYEV, TROTÇKİ  uzun süredir  örgütledikleri  kitleleri harekete  geçirdiler. Her taburda , her bölükte  yani ordu içinde  örgütlenmişlerdi. Çarlık sömürü demektir.

Tüm fabrikalar  sizin olacaktır.

Topraklar  tüm köylülerin olacaktır.

Bu arada Rus işçilerinin ve köylülerinin devrimci eylemleri çarlık ordusunda ve donanmasında derin bir etki uyandırmıştı. Petersburg’da, Kronstat’ta, Kiev’de, Harkof’da, Bakü’de, Aşkabat’ta, Vladivosk’ta, Taşkent’te, kara ve deniz askerleri arasında birçok olay, kalkışma meydana geldi. En önemlisi de Sivastopol’da meydana gelendi. Burada 11-15 Kasım tarihlerinde beş gün isyan sürdü. Bu dağınık eylemler çarlığa bağlı kalan birliklerce bastırıldılar.

Türklerin beklenmedik bir şekilde kazandıkları Çanakkale Savaşı Rusya’ya yardımların ulaşmasını engelledi. Ayrıca Türkler daha önce Almanların başarısız oldukları Galiçya cephesine  130.000 civarında asker gönderdiler. Böylece Rusların bu cephede kayıpları arttı ve destek almaları mümkün olmadı.

 

 

Sonuçta  aydınlar, askerler ve halktaki huzursuzluk artmıştı. Sıkça  başkaldırıyorlar ve yürüyüşlerine yönetim ateşle karşılık veriyordu. Yönetimin bu uzlaşmaz tutumu  diğer gurupların da karşısına geçmesine sebep oluyordu. Son olarak 27 Şubat 1917’de askerlerle  işçiler el ele vererek bir hareket başlattılar. 2 Martta Çar II. Nikolay tahttan feragat etmek  zorunda kaldı. (Türklerin Çanakkale ve Galiçya cephelerinde gösterdikleri başarılar ile Sarıkamış’ta Rusların ilerleyişini durdurarak Anadolu’nun işgalini önlemeleri Rusya’daki  Bolşevik ihtilalinin önünü açtı.)

Bolşevikler iktidarı ele geçirmek için Kızıl Ordu'yu kurdular.

Bir ayaklanmayı önleyebilmek ümidiyle Prens Yusupof Aralık 1916’da Rasputin’i öldürmüştü. Ama tedbirler için vakit çok geçti. 9 Şubat 1917’de halkın fırınları yağmalamasıyla başlayan hareket çığ gibi büyüdü. 12 Mart’ta isyana askerler de katıldı. Hükümet istifa etti.

 

Çar  tarafından sürgüne gönderilen  lenin ve arkadaşları  dönmeye başladılar . trotçki  Amerikan pasaportu  ile  kanada ,İngiltere üzerinden dönmeye, lenin ise  Almanların  kurşun geçirmez  vagonu ile Rusya’ya  döner  çünkü vagon Alman toprağıdır.

Savaşın ikinci yılında 1916 sonuna gelindiğinde, Rus ordusunda 3,6 milyon asker ölü, ağır hasta ve yaralıydı. 2,1 milyon asker de esir olmuştu.

Her şey kamulaştırıldı, üniversiteler, okullar komünist partiye adam yetiştirmek üzerine kuruldu.tiyatro,müzik,basın, her şey sosyalizme  hizmet içindi. Devrimin hemen ertesinde   Lenin  ve  Stalin  toplanan emekçilere  şunları  söylüyordu.

 

“ Rus çarları   zalimleri tarafından  Camileri, minberleri yıkılmış dinleri, adetleri  çiğnenmiş olanlar biz sizlere  hitap ediyoruz. Kendi memleketlerine  kendiniz sahip olmalısınız kendi  hayat  ve maişetinizi kendi arzu ve bünyenize  göre tanzim ediniz. Sizin buna hakkınız vardır. Çünkü   mukadderatınız sizin  elinizdedir”

Bun söylemlerin hepsi göz boyamaydı. Birer yalandı, kandırmacaydı.  Sovyetlerdeki   bu kadronun en büyük korkusu  dini inanıştı. Markx   ne demişti   “ din   halkın  afyondur” çünkü  bilinç altında  inançlı olan  Kafkas  kartalı  Şeyh şamil, hacı murat   inançlı  mücadele  önderleriydi.

Diğer taraftan Stalin, kalkınmak için yaptığı çalışmalarda çok sert tedbirler aldı. İnsaların  hayatı hiçe sayıldı. En az sekiz milyon insan öldü. Ancak bu tedbirler gelişmeyi sağladı. P.Kennedy’ye göre (s.351) imalat sanayi üretim endeksi, 1920’de yüz üzerinden 12.8 iken, 1938 yılına gelindiğinde 857.3’e ulaşmıştı. Ama Stalin de, ülke sanayini aynı Çarların yaptığı gibi, orduya yönelik silah sanayine yönlendirdi. 1937 yılında 19 milyar dolar olan milli gelirin %26.4’ü savunmaya harcandı. Halbuki ABD, aynı yıl 68 milyar dolar olan gelirinin sadece %1.5 (birbuçuk) ini savunmaya harcamıştı.

 

Bolşeviklerin iktidara geldikten sonra gerçekleştirdikleri en güzel atılım, eğitim  konusunda oldu. Hemen okuma yazma seferberliği başlattılar. Bunu 1923’de bütün diğer cumhuriyetlere yaydılar. Kısa sürede okul çağına gelmiş çocukların %98’i okuma yazmayı bilir hale geldi.

Ekim Devrimi, devrimin sadece bir halk isteği olmadığını pratik olarak göstermiştir. Burjuva iktidarını devirmenin ve “zincirlerinden başka kaybedecek hiç bir şeyi olmayanların” dünyayı değiştireceği yeni bir toplum inşa etmenin mümkün ve gerekli olduğunu göstermiştir.

İlk uzaya giden  yuri gagarin yere inidiğinde  şöyle  demişti” uzayda  çok aradım  Tanrıyı  bulamadım” her şey  kullanılıyordu.

Bu devrim döneminde Rusya’nın ezilen halkları içinde kurtuluş hareketlerinin de yükselmeye başladığını da belirtmeliyiz. O dönemde Rusya nüfusunun yarıdan fazlasının (yüzde 57) ulusal baskı altında olduğunu Lenin ifade etmektedir. Örneğin o yıllarda Rusya’daki Müslümanların sayısı onlarca milyonu buluyordu ve bu Müslümanlar devrim döneminde büyük bir hızla Müslümanlar Birliğini örgütlediler.

 

Komünist  parti  dini ve dindarlıktan korktuğu için en çok dindarlar üzerinde özellikle  Müslümanlardan  korktuğu için çok ezdi ve adeta  yok etmek istedi  ancak  Papa din adı altında insanlara asırlarca hükmetmişken, dini tamamen reddeden SSCB varlığını sadece 70 sene sürdürebildi.

Sultan  galiyev  kazanlı tatar Türkü  Müslüman bir marksistir. Öğretmendir,  Baküde   Mehmet emin resulzade  önderliğindeki milli harekete  katılmıştır.  Başkurdistanın elimbata köyündendir.  Başkurdistan  cumhuriyeti  zeki velidi togan  öndeliğinde  düzenli ordu kurmuştu.  İç savaşta  tarafsızlardı. Savaşcı bir millet olan Başkurtlar cesur  savaşcılar olarak bilinirdi.bu sırada  Sultan galiyev    Zeki velidi togan  ile görüşüp  Başkurtların Bolşevikleri desteklemesini  istedi kabul edildi.  Bu  devrime  yardımcı oldu.  Sultan galiyev   cezaevinde  stalin tarafından öldürülmüştür.

1917 Şubat Devrimi, Sultan Galiyev ve öğretmen eşi Rauza’yı Bakü’de yakalamıştır. Ancak, Mayıs ayında devrimci bir dönüşüme sahne olan Petrograd’a gitmişler ve eski Rus İmparatorluğu’ndaki Müslümanların geleceği için yeni siyasi gerçekliğin sunmakta olduğu fırsatları yakalamaya çalışmışlardır. Daha 1917 Şubat Devrimi sırasında, Sultan Galiyev kendisini, her ne kadar tevazu içinde de olsa, “bir çırak devrimci” olarak ilan etmişti. Sultan Galiyev’in radikalleşmesinde birkaç unsur etkili olmuştur. Her şeyden önce O, daha çocukken, babasının kıt kanaat öğretmen maaşı ile yaşamaya çalışan kendi ailesinde ciddi bir yoksulluk tecrübesi yaşamıştı. İkinci olarak, babasının izini takip etmek suretiyle bir köy öğretmeni olduğunda köy yaşantısını ve sosyal adaletsizliği bizzat kendisi gözlemleyerek daha derinden anlama şansı yakaladı. Üçüncü olarak, Rus yönetimi altında yaşayan Rus olmayan biri olarak, O, Rus İmparatorluğu’nun Müslümanlarının maruz kaldığı eşitsizliğin bir kısmının sömürge yönetimi neticesinde ikinci sınıf bir ilişkiye zorlanmalarından kaynaklandığını tespit etmişti.

Sultan Galiyev ve Molla Nur Vahidov Türk Müslüman Teşkilatını kurarlar, bu teşkilatın adı Müslümanlar Büro (MUS­BURO) dur. Çek askerleri Bolşeviklere başkaldırmışlardır. Kazan şehrini işgal etmişlerdir. Bunun üzerine Sultan Galiyev ve arkadaşı Molla Nur Vahidov, Türkiye Türklerinden olan Mustafa Suphi ile birlikte Kazan’ı işgalden kurtarmak için cepheye giderler. Bu müdafaa esnasında Molla Nur Vahidov Çek askerleri tarafından esir alınır ve kurşuna dizilir. Galiyev için bu kayıp çok büyük olmuştur. Fakat Galiyev Molla Nur’un ölümünden son­ra Türk (Müslüman) Komünist Partisinin başına geçer. İşgal sırasında işgalin dışında ka­lan Rusya – İslam topraklarına döner. Galiyev, bu günlerde artık şu gerçeği görmüştür: Sovyet Rusya girdiği bölgel­erde Sovyetleştirme, Ruslaştırma ve asimilasyon yapmaktadır. Galiyev bu asimilasyon faaliyetlerine vakıf olduktan sonra Başkırt hükümeti başkanı Zeki Ve­lidi Togan ile temas yollarını arar.

 

Kasım 1918’de Rusyadaki Türk Komünistleri “Birinci Müslüman Komünis­tleri Kongresi”nde toplanırlar. Bu kongrede Stalin ile Galiyev arasında ters düşüş aşikâr olarak görülmeye başlanmıştır. Stalin Galiyev’e açık tavır almaya başlar. Galiyev yeni bir proje sunar “federatif esaslar halinde Rus komünist partisi ile ayrı ve bağımsız Müslüman Türk Komünist partisi”.

Sultan Galiyev, Zeki Velidi Togan ve Rus Müslümanları ileri gelenleri bağımsızlık uğrunda gizli teşkilat kurarlar.Bir taraftan da Galiyev Türkiye ile temasları güçlendirmektedir. Kurulan bu teşkilatın adı ise  “İttihat ve Terakki” dir.

Bu gizli teşkilatın üç amacı vardır.

Türkleri Sovyet idaresinde köprübaşı mevkiine getirmek

Türklerin öğretim kurumlarında belli bir yer işgal etmelerine çalışmak

Basmacılar gibi anti Sovyet ve antikomünist milliyetçi teşkilatlarla gizli işbirliği kurmak.

1920 tarihinden itibaren Rusya aşikâr olarak “böl ve parçala” siyasetini uygulamaya sokmuştur. 1920’de Bakû’ de gerçekleşen III. Enternasyonal’ de Rusya’nın bu fikirlerini Moskova’dan yollanan Zinoniyev ve Safarov’un yaptığı açıklamalarda görüyoruz. Ayrıca Anadolu’daki Türk Milli Kurtuluş hareketine ve başta Mustafa Kemal olmak üzere Türk Kurtuluş Hareketinin önderlerine saldırmışlardır. Bu Toplantıya Zeki Ve­lidi Togan, Galiyev, Enver Paşa, Mehmet Emin Resulzade ve birçok Türk(Müslüman) önde gelenleri katılmıştır.

Galiyev 1923 Nisanlarında yapılan Komünist partisinin 12. Kongresinde bölgesel milliyetçilerin (Rus olma­yan halkların milliyetçiliği) tümünde Rus Şovenizmi ile birlikte lanetlendi. Galiyev Ankara’nın casusu olmaktan Basmacılarla işbirliği yaptığı ger­ekçesiyle G.P.U. (Rus Gi­zli İstihbaratı) tarafından daha bir titizlikle izlenm­eye başlandı. Nitekim 1923 Mayısında GPU tarafından tutuklandı. Komünist partisi merkez komitesinin IV. Konferansında da partiden kesin olarak kovuldu. Tutuklandıktan bir süre sonra bırakılıp 1924 yılında tekrar tutuklanması söz konusu. Bu tutuklanmasında 8 ay hapiste kaldığı ve “Devrim esnasında geçmiş hizmetleri göz önünde bu­lundurularak” salıverilmiştir. Moskova Galiyevci mu­halefeti kaldırmak için 1928’de Galiyev’i tekrar tutuklar. Ruslar Galiyev’i karşı devrim ajanı olarak suçlamaktadır. On yıl zorunlu olarak çalışmaya mahkûm edilir. Beyaz deniz kıyısındaki Solovki manastırı kampına sürülür. Ölümü ise araştırmacılar arasında bir ortaklık yoktur. Anlaşılacağı üzere KGB gereğini yapmıştır.

 

 

Galiyev ülkesi olan Tataristan’da hala sevilen birisidir. 1982’de doğumunun 100. Yılı kutlandı. Sovyet Yüksek Mahkemesi 30 Nisan 1990’da aldığı kararda üzerine suçların zamanın gizli servisinin düzmece belgeleri olduğu için aklanmasına karar verdi. Komünist Parti onurunu iade etti. Adı Kazan’da bir meydana verilmiştir.

Başkurtların kızıl orduya katılışını Türk  lider  Zeki velidi togan  şöyle anlatır.” Benim binmiş olduğum iki at koşulmuş kızakla  kenara çekildik. Kızıl orduya katılacak  kıtalar  geçerken  kendimi ağlamaktan güç zaptederek  onları selamladım. Askerler  ağlıyordu. Onlar geçince  yanımda emirberim  Ahmetcan’ın göğsüne başımı   koyup hüngür hüngür  ağladım … böyle gözyaşı döktüğüm   hayatımda belki  iki  üç defa olmuştur”.

 

Önceleri  çarlığa  karşı  savaşırken ; “ büyük şamilin  torunları, ecdadınızın istiklaliniz  uğruna  çarlık  Rusyasına  karşı büyük fedakarlıklar gerektiren  savaşlar yürüttüğünü biliyoruz. Bu savaşınız  imam şamilin hakiki ahfadı olduğunuzu ispat etti”  diyorlardı. Devrim sonrası  büyük şamil için  “ Osmanlı sultanları  ile  İngiliz sömürgeciliğinin  ajanı”ilanı yapılarak   “Çeçen canavarı, İnguş yılanı olan imam şamil geberdi “ gibi   yayınlar yapılıyordu. Babrak karmalın daveti üzerine  afganistana davet edilen  Sovyet ordusu bir tümen  beyaz rus askeri  bir  tümende  özbek  tümeni  getirmişlerdi. Tatil günü  çarşıya çıkan Müslüman  özbek askerleri  kabil çarşısında  kuranı kerim, namaz takkesi, teşbih  satın almış ve  kabilde kuranı kerim karaborsaya  düşmüştü. Sovyet istihbaratının  dikkatini çeken bu olay sonrası  özbek tugayı   ülkeye geri  gönderilmiştir.

 

1917 den  sonraki  50 yılda   60 milyon  insan Sovyetlerde kurban edilmiştir. 1922 de  iki  ölüm ve sürgün kampı varken  1930 yılında  90  sürgün  kampı  yapılmıştır. Bu kamplarda  1933-1935 yıllarında  yapılan sayımda  5 milyon kişi  olduğu  tespit edilmiştir. Soljenistin  8 yıl ölüm kampında kaldıktan sonra   1960 yılında  “İvan denisoviçin  hayatında  birgün”  adlı romanını yazınca büyük  yankı yapmıştır. 1970liyıllarda “gulag  takım adaları” romanını  parça parça  yurtdışına çıkararak yazmış Sovyet yönetimini sarsmıştır.

 

 

Milyonlarca mahkum sibiryada ve Urallardaki kamplarda  barakalarda 400 gr ekmek, sudan çorba,kokmuş et verilerek,kanal açma, demiryolu döşeme, gemilerde, balık  tutmada, bataklık kurutmada, çalıştırıldı.çöpleri karıştırıp yemek artığı arayan,fareleri kızartıp yiyen mahkumlar  vardır. Kamplarda şöyle levha  vardı.  Köpeklerin et istikakı  günlük 250  gr.mahkumun  22 gr  diye.  Doktora gitmek isteyen bir  din adamına  “ git seni Allah tedavi etsin “ deniliyor.

Mahkumlar  ayakkabılarının  altından söktüğü çivileri  sivrilterek  lastik parçalarını  yakarak   külünü idrarla  sulandırıp   alınlarına , yüzlerine  dövme  yapıyorlardı.  “komünistler cellattır”  “ komünistler  halkın kanını içer”  yazıyorlardı. Serbakov  adlı mahkum bir gün yanağına  “ lenin bir cellattır” yazmış   bir kulağını keserek   deliği açan gardiyanın  yüzüne  fırlatmıştı. Kulağın üzerinde  “ 22 kongreye benden hediye “yazılıydı.

Almanlar ilerleyince  ölüm kaplarını boşalatamayan  Stalin  toplu ölüm emri  vermiştir.  En büyük kıyıma uğrayanlar  Türk kökenlilerdir.  Kazak  Türkleri 1,5 milyon, Türkistan  Türkleri 3 milyon, Kırım  Türkleri   yurtlarından sürgün edilerek  110 bin kırık Türkü  hayatını kaybetmiştir. 800  bin çeçen- inguş, 200 bin  karçay – balkar Türkü   ölüm  kamplarına gönderilmiştir.

 

 

Ober Drauburg bölgesi İrschen köyünde inşa edilen anıt.1960 yılında Avrupa İslam Cemiyeti tarafından dikilen anıtta, Almanca olarak, şunlar yazılıdır; “Burada 1945 yılının 28 Mayıs’ında 7 bin Kuzey Kafkasyalı, kadınları ve çocuklarıyla Sovyet otoritelerine teslim edildiler ve İslamiyete olan sadakatleri ile Kafkasya’nın idealine kurban gittiler. Bu dikilen taş, binlerce isimsiz Kafkasyalı kurbanın dünyadaki 7 bin kişilik tek mezar taşıdır.”

 

 

 

1940 yılında SSCB tarafından yapılmış etnik katliam. Yaklaşık 15.000 Polonyalı asker ve subay esir, Almanya'nın II. Dünya Savaşı'nda Sovyetler'e yenilmesi nedeniyle Alman tarafında oldukları için SSCB'nin toplama kampına gönderildiler. Burada ne olduğu hakkında bilgi edinilemediyse de, Almanlar Katyn ormanında 4.143 askerin toplu mezarıyla karşılaştılar. Bu mezar dışında daha sonra 11.000 leh askerin daha mezarı bulundu. Katliamı’nın ilk belirtileri gariptir ki Naziler’in Sovyetler’den boşalan bölgelerde yaptıkları çalışmalarla ortaya çıktı. Hâlbuki işgal altındaki Polonya halkına Sovyet yönetimi kadar Naziler de vahşice davranmışlardı. Rus cephesinde işler kötü gitmeye başlayınca Naziler 1943 Nisanı’nda Smolensk yakınındaki Katin Ormanı’nda öldürülerek üst üste gömülmüş 4 bin 500 Polonyalı subayın cesetlerini gösteren haber propaganda filmi yayınladılar. Aslında filmde gösterilen cesetler öldürülenlerin beşte birinden ibaretti çünkü 5 Mart 1940’da Sovyet lideri Stalin gizli servisi NKVD’ye Sovyetler tarafından esir alınan 26 bin savaş esirini öldürmeleri için emir vermişti. Üç ayrı Sovyet toplama kampında tutulan Polonyalı savaş esirlerinin neredeyse tamamı doktor avukat öğretim üyesi mühendis polis rahip gibi yedek subaylardan oluşuyordu. Verilen emrin uygulanması Haziran başlarında sona erdi ve Polonya halkının en eğitimli ve üretken kesimini oluşturan 26 bin savaş esiri kafalarından vurulduktan sonra toplu mezarlara gömüldüler.

Stalin  denen kasap  1932-1934   kıtlık yılında  6  milyon insanı ölüme göndermiştir. 

Rusya artık yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvete boğuldu.  Partideki yolsuzluklar  artık  her ülkede yayılmıştı.Bunu  ilk eleştiren  Andrapovdur.  Gorbaçov ile bunu eleştirmeye başlandı  brejnevin  kızının oğlunun yolsuzlukları  açığa çıkarılmış kızı amerikaya kaçmıştı.  Brejnev  özbekistana  geziye çıkar uçak fabrikasında  konuşma yaparken büyük bir patlama olur  korumalar  yere yatırırlar  ancak  bir parça üstlerine düşünce  Brejnev  felç olur.  Andrapov yönetici  olur. Afganistanı  denetlerken  taliban gerillalarının  elindeki  silahlar  rus  malıydı .parti yetkilileri  parayla satmışlardı. Yozlaşma  için partiye neşter atmaya karar verdi. Ancak  afganistanda  zehirlendi.

 GORBAÇOV   Glasnost , perestroika  denen açıklık politikasını, şeffaflık, halka gerçeği söyleme üzerine  uygulamalar ile parti yöneticilerinin çocuklarının afganistana  gitmediğini  söyledi, orduyu ve KGB  yi  tartişmaya açtı, Varşova paktını dağıttı, berlin duvarını yıktı.  Askerler  darbeye kalkışınca  yeltsin  tankın üstüne çıkarak  destek verdi ve sosyalizmin  acı deneyi  sona ermiş oldu.

ABD  nin  Sovyet  devrimine  desteği ise  çok önemlidir

1917 yılında Kızılhaç'a yönetici olan bazı kişilerin ne iş yaptıklarını sayacağım, siz olayı kendiniz anlayacaksınız:

 

 

Grayson M.P. Murphy: Morgan'ın en büyük şirketi olan Guaranty Trust Company'de yönetici.

Ivy Lee: Rockefeller ailesinin halkla ilişkiler uzmanı.

Henry P. Davison: JP Morgan çalışanı

George W. Hill: American Tobacco Company genel müdürü.

ABD  bankerleri  kızılhaça  100 bin dolar bağışlamışlardı  amaç Bankerler tarafından yapılan yapılan bu cömert bağışların amacını anladınız sanıyorum: Kızılhaç'ı ele geçirmek

2 Temmuz 1917 tarihli New York Times  haberi. Haberin başlığı şudur: "Kızılhaç uzmanları Rusya'ya gidiyor" Yukarıdaki NY Times haberinde önemli bir bilgi veriliyor, Rusya'ya giden Kızılhaç ekibini finanse eden kişi William Boyce Thompson adlı şahıstır. Kendisi bakır madenleri sayesinde epey servet yapmış bir iş adamıdır. Ve aynı zamanda ne kadar şaşırtıcıdır ki, kendisi JP Morgan'ın ortaklarından biridir. Ve Thompson aynı zamanda Federal Rezerv'in  New York şubesinin müdürüdür ve New York şubesi, Federal Rezerv bankacılık ağının en önemli şubesidir. Thompson'ın, Rusya'ya giden yardımsever Kızılhaç ekibinin tüm masraflarını cebinden karşılaması sadece gazete küpürlerinde değil, aynı zamanda ABD arşivlerindeki resmi belgelerde de yer alır.

Özetle Rusya'ya giden Kızılhaç ekibindeki;

Doktor sayısı: 7

Hemşire ve hasta bakıcı sayısı: 7

İş adamı ve avukat sayısı: 15'tir.

Romanya

Doktor sayısı: 16

Hemşire ve hasta bakıcı: 10

İş adamı ve avukat: 4  Koca Rusya'ya 7 tane doktor yolluyorsun, Romanya'ya 16 tane.

Thompson 1917'nin sonlarına doğru Rusya'dan ayrılır. Thompson ekibi terk edince 1917 yılı Aralık ayında ABD başkanı Wilson, Raymond Robins isimli şahsı Rusya'daki Kızılhaç ekibinin başına atar. Peki kimdir bu arkadaş? Robins, Alaska'daki altın madenleri sayesinde köşeyi dönmüş ABD'li bir iş adamı ve ekonomisttir. Robins'in Rusya'daki Kızılhaç ekibinin başına atanmasının esas sebebi, ABD'nin o zamanki Rusya büyükelçisinin Bolşeviklerle muhabbet kuramamasıdır. Bu sebeple Amerikalılar oyuna taze kan sokarak gol yollarında etkili olmaya çalışırlar.

 

Troçki için gönül rahatlığıyla, Lenin'le beraber Bolşevik Devriminde en fazla payı olan adam diyebiliriz. Komünist askerlerden oluşan Kızıl Ordu'yu Troçki kurmuştur. Devrimin mimarlarından biridir.

Şimdi bakalım Troçki neler söylemiş... 12 Aralık 1917 tarihinde Rusya'daki ABD büyükelçisi, ABD Dışişleri Bakanlığı'na bir telgraf yollar

"Dışişleri Bakanlığı, Bolşevik otoritelere bir şekilde yakın durmanızı ve onlarla iletişimde kalmanızı istiyor. Fakat resmi kanalları kullanmayın. Bolşevik hükümetini tanıyacak durumda değiliz."

Telgrafta şunlar anlatılır: Bolşevik gazetesinde Troçki'nin bir konuşması yayınlanmıştır. Troçki bu konuşmasında, Amerikan Kızılhaç ekibinin lideri Robins'in, Smolny'e gelerek kendisiyle görüştüğünü söyler. Smolny ise St. Petersburg şehrindeki yerin adıdır ki burası Lenin ve Troçki'nin bolşevik devrimini yönettiği yer olmasıyla meşhurdur. Kızılhaç lideri Robins, Troçki'ye şunları söylemiştir: "Rusya'da sizinki gibi güçlü bir hükümet şimdiye kadar hiç olmadı ve Amerika size savaş mühimmatı hariç her türlü erzağı verecek."

"İnsani yardım" ayağına Rusya'ya giden Kızılhaç ekibi, Lenin ve Troçki ile irtibata geçmiştir.

Şubat 1918'de ABD Dışişleri Bakanlığı, Rusya'daki Kızılhaç ekibine şöyle bir telgraf çeker : Kızıl Ordu'yu kuran Troçki'nin Rusya'ya gelen Amerikalı Kızılhaç ekibiyle pek bir haşır neşir olduğunu ve hatta "yardım sözü" aldığını da gördük. Şimdi devrimden birkaç hafta sonra, 24 Kasım 1917'de ABD Dışişlerine atılan şu telgrafa bakalım .

“ABD şirketleri Rusya'ya gemiyle ayakkabı satacaktır, fakat sevkiyatta sorun çıkar. Ödemelerin Ruslar tarafından nasıl yapılacağı telgrafta izah edilir. Robert Dollar Company adlı şirket, Bolşeviklere satacağı ayakkabılardan epey bir para kıracaktır ve malların gemiyle geçişi için izin istemektedir. Dönemin parasıyla 240.000 dolarlık ayakkabı, Kızıl Ordu'ya erzak toplayan Bolşeviklere satılacaktır.” ABD'li elçi telgrafın sonunda "Ayakkabılara savaş malzemelerinden daha çok ihtiyaç var, lütfen cevap verin" demektedir. Bir insan durup dururken neden ayakkabının önemini savaş malzemesi ile kıyaslar? Çok iyi niyetli bir yaklaşımla, eğer ayakkabıları satacağınız kişilerin aynı zamanda savaş malzemesine de ihtiyacı olduğunu biliyorsanız böyle bir kıyaslama yaparsınız. Bu da demek oluyor ki bu ayakkabılar halka değil, Kızıl Ordu'ya satılmaktadır.

 

5 Nisan 1918'de Rusya'daki Amerikan büyükelçisi, ABD bakanlığına bir telgraf daha yollar” "Savaş malzemeleri Moskova'ya, Ural'a ve Sibirya şehirlerine gönderiliyor. Sovyet hükümeti ödemeleri ham madde şeklinde yapacak ama biraz vakit istiyorlar."

İngiliz arşivlerindeki belgede özetle şunlar anlatılır: "Amerikalı Thompson, İngiltere başbakanı Lloyd George ile görüştü. Thompson, devrimin kalıcı olacağını ve müttefiklerin Bolşeviklere karşı yeterince sempatik davranmadığını söyledi. ... Thompson'a göre Rusya pazarını Almanlara kaptırmamak için Bolşeviklere dostça davranmalıyız."

Thompson ABD'ye döndüğünde de rahat durmuyor, Bolşeviklerin ekmeğine yağ sürmeye memleketinde de devam ediyor. Şöyle ki 31 Ocak ve 2 Şubat tarihleri arasında ABD'nin birçok gazetesine şu haberler düşer "Thompson, Bolşeviklere 1 milyon dolar verdi. Zengin madenci bu parayı, Bolşeviklerin Almanya ve Avusturya'da propaganda yapması için verdi."

1917'nin sonlarında Japonlar, Sibirya'ya saldıracaklarını açıkça belli ederler. 14 Aralık 1917 tarihli bir ABD Dışişleri Bakanlığı telgrafında, Troçki'nin bir konuşmasına yer verilir  Troçki, Japonların kendilerini Sibirya konusunda tehdit ettiğini söyler. Ve son cümlede Troçki bombayı patlatır: "Sibirya'yı bizden alamazlar, çünkü Amerika buna izin vermez".

Kızılhaç ekibi Rusya'ya 1917 yılında ayak bastı. Peki, bilin bakalım 1917'de Nobel Barış Ödülü nereye verildi   Kızılhaç'a  Bu Kızılhaç ekibinin lideri ve finansörü olan William Boyce Thompson, tarihte pek adı geçen bir adam değildir. Kendisi sadece "hayırsever" olarak bilinir. Gerçek şu ki ABD'li iş adamı Thompson'ın ve ekibinin çabaları olmasa, ne Bolşevikler iktidarı sürdürebilirlerdi, ne 1922'de SSCB diye komünist bir devlet kurulabilirdi, ne de biz Lenin ve Troçki'nin adını duyabilirdik.

 

Kızılhaç ekibindeki tek masumlar, Çalıkuşu Feride edasıyla tee Rusya'ya giden doktorlardı. Diplomat ve savaş muhabiri George Kennan, "Russia Leaves the War" adlı kitabında Kızılhaç ekibindeki Kelleher'ın (ki kendisi Thompson'ın yardımcısıdır), ekip arkadaşı Doktor Billings hakkında söylediği şu cümleleri bize aktarır: "Zavallı Doktor Billings, Rusya'ya yardım için bilimsel bir görevin başında olduğunu zannediyordu. Oysa o maskeden başka bir şey değildi."

Kızılhaç elbette bir maskeydi, bu maske olmadan Wall Street'li iş adamları ellerini kollarını sallayarak savaşın ortasındaki Rusya'da iş bağlayamazlardı. Hatta size Kızılhaç'ın Bolşevik Devrimindeki önemini ve işin mantığını, 1950'lerden bir örnek ile açıklayayım.

Kore Savaşı 1950-1953 arasındaydı. Kuzey Kore SSCB tarafından, Güney Kore ABD ve Nato tarafından destekleniyordu. Rus ve ABD askerleri elin Kore'sinde birbirlerini öldürürken, 1951 yılında gizli bir toplantı yapılıyor. Aradan yıllar geçtikten sonra bazı şeyleri itiraf etmek moda olduğu için, Dışişleri Bakanlığı bu gizli toplantının kayıtlarının tutulduğu arşivleri de yayınlıyor

Bu gizli toplantının konusu oldukça ilginç: "ABD sanayicilerinin Sovyetler Birliği gezisi teklifi"Kimmiş bu Kore Savaşı'nın ortasında Sovyetler Birliğini gezmek isteyen Amerikalı sanayiciler? Hemen bakalım:

Bazı isimler gözünüze çarpmıştır: General Electric, Rockefeller Vakfı, Standard Oil ve Henry Ford'un torunu gibi... ABD askerleri Kore'de Sovyetler tarafından öldürülürken, ABD'li büyük şirket sahipleri Sovyetlerle ticaret kovalıyorlar.

 

Zeki velidi togan ve eşi

İşte sırf Nato'ya üye olabilmek için Adnan Menderes döneminde katıldığımız Kore Savaşı böyle bir ihanettir, aptallıktır, beyinsizliktir. Savaşlar yaklaşık 150 yıldır bu adamların kasasını doldurmaktan başka bir boka yaramamıştır. Zaten çıkan savaşların birçoğunun sebebi de bu adamların izlediği politikalardır. Savunma savaşları dışındaki her savaş birilerinin  çıkar savaşıdır. Bir de bu Kore Savaşını arada milli duyguları kabartmak için pohpohlarlar, kitaplarda ve haberlerde "Kahraman Türk askeri işte bizi Kore'de böyle temsil etti" diye ballandıra ballandıra anlatırlar.

Hatta Amerikan Kızılhaçı'nın Rusya'ya gitmesiyle "işte biz böyle cömert bir milletiz, düşmana bile yardım ederiz" diye övündü de Amerikalılar.

Tarih 2 Ocak 1919, Bolşevik bakan Çiçerin'den ABD Dışişleri Bakanlığına bir telgraf gelir. Bolşevikler ABD'ye 1919'un başında elçi atarlar, Çiçerin bu elçinin tanınması için atmıştır telgrafı, altta da imzası var. Bolşeviklerin ABD'ye atadıkları elçinin adı C.A.K. Martens'tir

Bolşeviklerin ABD'ye atadıkları elçi Martens'in, ABD'nin başkenti Washington'da ikamet etmesini beklerdik. Fakat Martens'in ofisi başkent Washington'da değil, New York'ta, Wall Street bölgesindedir.

Dışişleri Bakanlığı'ndaki raporda da belirtildiği üzere Martens, New York'ta World's Tower binasındaki ofisinde ABD'li iş adamlarına cazip teklifler sunar. Yani bu elçinin amacı diplomatik ilişki falandan ziyade ticarettir. Öyle olmasa ofisi New York'ta bankerlerin yanı başında açmazdı. Ve bu elçi, Bolşevik bakan Çiçerin tarafından atanmıştı.

1919 yılında elçi Martens ve asistanı Nuorteva, Bolşevik bakan Çiçerin'in emriyle New York'un göbeğinde "Sovyet Bürosu" kurar. Bu büro bir gün yerel polisler ve yerel güçler tarafından basılır. Buradaki belgeler yayınlanır.  Bolşeviklerin  milyonlarca dolar ticaret yaptığı  Rothschild, Rockefeller, Morgan gibi  firmalardan alışveriş yaptıkları ortaya çıkar  buradaki  komünist  propaganda belgeleri bulunur  new york  sokaklarında dağıtılan  broşürlerde  “"Rusya'nın dünyadaki en özgür ve en demokratik ülke olduğunu biliyor musun? ... Rothschild, Rockefeller, Morgan gibi kapitalistler bu işçi ve fakir cennetini yıkmak istiyorlar. ... Sen bu sömürüye ve Rockefeller ile Morgan'ın sahte demokrasisine karşı yapılan savaşta bu efendilerinin tarafında yer aldığını biliyor musun? Sen kanını işçi kardeşlerin için değil, Rockefeller ve Morgan'ın çıkarı için döküyorsun"

 

Bir İsveç şirketinden, Brown Brothers adlı bir Amerikalı Wall Street şirketine gemilerle Rus altınları gönderiliyor.

Peki bizim Bolşevikler bu altınları nereden buluyorlar sizce? Bir düşünün bakalım. Bolşevikler, Rus Çarının yani Rusya Devletinin altınlarını dağıtıyor Amerikan şirketlerine güzel evladım. Hazineyi soyuyorlar hazineyi. Hiçbir bürokratik engel tanımayan Morgan ve Rockefeller çetesi de bu altınları abuk subuk İsveç bankalarında eritip bir güzel aklıyorlar.

Amerika için komünizm her zaman potansiyel bir düşman olmuştur, tıpkı şu anki terör gibi. Oysa bu düşmanlık sadece ABD halkı, senatörler ve komutanlar içindir. Perde arkasındakiler için şimdiye kadar gördüğünüz gibi hiç de böyle bir düşmanlık yoktur. Perde arkasındakiler dediğim ise, Amerika'yı ve dünyayı yönetme çabasındaki bankerler ile bu bankerlerin kurduğu düşünce kuruluşlarındaki akıl hocalarıdır.

1917'deki Kızıl Devrim'den 3 hafta sonra Albay House, ABD başkanı Wilson'a yukarıda görmüş olduğunuz telgrafı yollar [58]. Albay House bu telgrafta başkan Wilson'a şunları söyler: "Amerikan gazetelerinde Rusya'yı düşman olarak görmeliyiz şeklinde haberler çıkıyor. Bu tür eleştirileri kesinlikle durdurmalıyız. Eğer böyle haberler yaparsak Rusya, Almanya'nın kucağına düşer"

Bu ne demek biliyor musun güzel kardeşim? "Bırakın da komünizmi kuralım Rusya'da" demek. Daha ne desin adam. ABD bankerleri kendi elleriyle komünizm adında bir düşman yaratmış, bu düşmanın doğması ve yaşaması için var güçleriyle çalışmışlardır.

Traktör ve otomobil fabrikalarının askeri sanayideki önemi çok büyüktü. Zira traktör ve otomobil fabrikaları, askeri üretime çok rahat adapte edilebiliyorlardı. Somut örneklerle açıklıyorum; mesela meşhur otomobil firmaları Ford ve Cadillac, Amerika için uzun yıllar tank üretmiştir. Hatta Ford, 2. Dünya Savaşı yıllarında tank ve zırhlı araç üreterek ayakta kalıyor, yoksa çoktan iflas etmişlerdi ve şu an dünyada Ford diye bir şirket yoktu. Aynı şekilde İtalya'da Fiat, Fransa'da da Renault ve Citroen patır patır tank üretmiştir [82]. Yani demem o ki tıpkı yukarıdaki ülkeler gibi Sovyetler Birliği'nde de traktör ve otomobil fabrikaları savaş sanayinin can damarıdır. Ayrıca traktörlerin kendisi de ağır makineli olarak, top atar olarak veya nakliye aracı olarak sık sık savaşlarda kullanılıyordu.

Sovyet traktör fabrikaları başlı başına Sovyetler'in tüm traktör ihtiyacını karşılamıştır ve askeri üretimde de kullanılmıştır. CIA'in 1976'da hazırladığı bir raporda Sovyetler'in traktör üretimi detaylarıyla verilmiştir.

Bu Sovyet traktör fabrikalarının hepsi ya bizzat Amerikan şirketleri tarafından, ya da Amerikan teknolojisi satın alınarak kuruldu.  Hem de hepsi.

Örneğin 1930'da kurulan Stalingrad (ismi Volgograd oldu daha sonra), Avrupa'nın en büyük traktör fabrikasıydı. Bu fabrika 1929-1930 yıllarında Albert Kahn Inc. ve Austin Company gibi Amerikan şirketleri tarafından kuruldu.  Nisan 1930 tarihli haberde, 25 Amerikalı mühendisin "Rusya'nın endüstrisini geliştirmek için" Rusya'ya gittiği yazar

Stalingrad Traktör Fabrikasının parçaları gemiyle Amerika'dan getirildi, tam 80 Amerikan şirketi bu sevkiyatta yer aldı ve fabrika bizzat Amerikalı mühendisler tarafından kuruldu. Ve bu fabrika hem traktör, hem de tank üretiminde uzun yıllar kullanıldı.

1972 yılında ABD ve Sovyet bakanları arasında bir görüşme yapılır. Bu görüşmenin kaydı Dışişleri arşivlerinde vardır. 1972 yılındaki bu toplantı, Vietnam Savaşı sırasında yapılmıştır. Peki toplantının konusu nedir? Ateşkes mi? Barış mı? Savaş mı? Hayır, "ekonomik ilişkiler . Yani Amerikan askerleri, ellerinde Sovyet silahları olan Kuzey Vietnamlılar tarafından öldürülüyorken, bizimkiler yine tam kadro ticaret peşinde koşmaktadır. Vietnam Savaşı da Kore Savaşı gibi amaçsız, başkalarının  çıkarı için kürek bir savaştır

İşte size büyük devrimci Troçki ve halkların devrimi olan Kızıl Devrim.

Sovyetler Birliği'nin kuruluşu, Wall Street'in işte bu özverili çalışmaları sayesinde oldu. Amaç ise sosyalizm adlı bir düşman yaratmak ve dünyayı iki kutba ayırmaktı. Neden mi, şöyle ki:

Dünyanın en ölümcül hastalığının ilacını buldun diyelim. Dünyanın en ölümcül hastalığının ilacını insanlara satabilmek için en çok neye ihtiyacın var?

Dünyanın en ölümcül hastalığına ihtiyacın var elbette.

Hastalık yoksa, ilacı da satamazsın.

Bu adamlar silahın sahibidir. Dünyada savaş veya düşmanlık yoksa istediğin miktarda silah satamazsın. Silah satabilmek için silaha talep yaratman gerekir. Silaha talebin olması da ancak savaş veya düşmanlık yaratmakla mümkündür. Keza yıllar boyu sürecek "soğuk savaş" döneminde birbirine düşman edilmiş ülkelerin, grupların, sağcı-solcuların silahlandırıldığına şahit olduk.

Bu adamlar ayrıca paranın da sahibidir. Sahibi olduğun parayı çoğaltmanın birinci koşulu da, arz-talep gereği yine insanların paraya olan ihtiyacını arttırmak ve böylece onları kendine borçlandırmaktır. Savaş dönemleri, para ihtiyacının en çok arttığı dönemdir. Napolyon "Para, para, para" derken. Napolyon bir askerdir ve savaşta en gerekli şeyin para olduğunu bilerek söylüyor bu lafı.

Savaşanlar daha çok borçlanır, onları savaştıranlar daha çok kazanır. Bütün mesele bundan ibarettir.

.

ABD'li diplomatların gizli yazışmalarını açıklayarak dünya gündemine damgasını vuran Wikileaks sitesinden önce SSCB'nin kurucusu Vladimir Lenin'in ilginç bir yola başvurduğu ortaya çıktı. Lenin Çarlık Rusya'sı ve geçici hükümete ait gizli belgeleri dünyaya yazılı basın üzerinden ifşa etmiş. Bolşevik liderin açıkladığı belgeler arasında; İngiltere-Rusya-Fransa üçlüsünün Osmanlı İmparatorluğu topraklarını paylaşmasını öngören gizli anlaşmalar da var.

 

Sovyet diplomat ve akademisyen Vladimir Potyemkin'in yazdığı ve 1945'te yayınladığı "Diplomatiya Tarihi" adlı kitaba göre Lenin, eski iktidarları 'rezil' etmek için ilginç bir taktik uyguladı. Bolşevik lideri, eski iktidardan kalma gizli belge ve yazışmalarının yayınlanmasını talep etti.

Yazar Potyemkin, "Lenin'in yayınladığı gizli belgeler tüm dünyayı sarstı"ifadesini kullanıyor. Sovyet yazara göre 1917 Ekim Bolşevik Devrimi'nden hemen sonra söz konusu gizli belge, yazışma ve sözleşmelerin yayınlanması için Dışişleri Bakanlığı'a bağlı yeni bir komisyon oluşturuldu.

İlk günlerde eski Çarlık diplomatları yeni yönetimin arşivle ilgili çalışmasına karşı çıksa da zamanla belgeler yayınlanıyor. Bu çerçevede Sovyet yönetimi 100 anlaşma başta olmak üzere binlerce gizli belgeyi Kasım-Aralık 1917'te Pravda, İzvestia ve Raboçiy Soldat gazetelerinde yayınlıyor. Sonra yayınlanan belgeler 7 kitap şeklinde basılıyor.

Lenin'in girişimleriyle devrimci basında yayınlanan gizli belgeler arasında Osmanlı topraklarını paylaşılmasını öngören gizli Sykes-Pico anlaşması (İngiliz diplomat Mark Sykes ve Fransız meslektaşı Georges Pico ) da yer aldı. 1916'ta imzalanan anlaşmaya daha sonra Rusya da katıldı. Gizli anlaşmanın tamamı Pravda gazetesinin 23 Kasım 1917'te yayınlandı.

Daha sonra İngiliz Manchester Guardian gazetesi de yayınlayınca Arap dünyası şoke oldu. İngilizler daha önce Araplara "Bağımsız Arap Devleti" kurulması vaadine bulunmuştu. Bunun karşılığında da Araplar İngiltere'nin yanında yer alarak Türklere karşı direniş başlatmıştı.

Lenin'in yayınlattığı belgeler arasında Çarlık Rusyası'nın Japonya ile 3 Temmuz 1916 tarihli gizli sözleşmesi de var. Sözleşmeye göre, her iki devlet Çin'de nüfuzunu artırmak isteyen üçüncü ülkeye karşı ortak mücadele edecek.

Lenin ayrıca, Rusya'nın İtalya ve Almanya ile imzaladığı sözleşme ve ABD, İngiltere, Fransa büyükelçilerinin faaliyetlerini anlatan belgeleri de yayınlatmış. Eski Rus diplomat ve bürokratlar Lenin'in Wikileaks tarzı çalışmalarını sabotaj etmeye çalışırken, Bolşeviklere muhalif güçler tıpkı şimdiki siyasi ve diplomatlar gibi davranarak , "Belgelerde yeni bir şey yok" dediği ortaya çıktı.

Trotskiy’in tarihteki yeri

Yazmış  olduğu İhanete Uğrayan Devrim’i 20. yüzyılın Das Kapital’i olarak  nitelenir.  İhanete Uğrayan Devrim devlet ile sosyalizmin ilişkisini incelediği teorik bölümlerinde her devrim sonrası toplumda bürokrasinin güçlenme tehlikesinin doğacağını maddi temelleriyle izah ettikten sonra Sovyet toplumunun yoksulluğu ve yalıtılmışlığı dolayısıyla  bu eğilimin çok daha başa çıkılamaz bir şiddetle belirdiği sonucuna ulaşır. Kıtlık ve kuyruğun olduğu yerde polise ihtiyaç duyulur

 

Osmanlı erkân ve intelligentsiası, 1789 Fransız İhtilali'ni olduğu gibi, 1848 İhtilalleri'ni, Enternasyonel Kongreleri'ni, Paris Komünü'nü de kendince izliyor ve "...eşkiyanın kumandanı Karl Marx denilen... pehlivan"ı tanıyordu. Sosyalizm-komünizm konusunda kafalarda bir referans çerçevesi oluşmuştu. Örneğin, kimilerine göre, sosyalizm,"hukuk-u mülkiyet ve zevciyatı inkar eden... herkes kaffe-i hususta müsavat üzere olmalıdır" diyen "azıtmış" bir halk hareketiydi. Kimilerine göre ise, "eskiden beri batıl bir itikat, muhal ve atıl bir tasavvur"du.

1917 yılının soğuk kışında kuzeyden gelmeye başlayan haberler, yukarıda aktarılan türden "akademik" bir tartışma ortamına değil, "Cihan Harbi"nin yenilgi, açlık ve perişanlığı ile boğuşan Dersaadet'in sıkıntılı günlerine rastladı. Sabah, İkdam, Tasvir-i Efkâr ve Tanin gibi başkent gazeteleri 1917 yılının ilk günlerinden itibaren kuzey komşuda bir şeyler olduğunu seziyor ve Batı ajans ve gazetelerinden derledikleri haberleri "Rusya'da İhtilal Mukaddematı" ve "Rusya Ahval-i Dahiliyesi" türünden başlıklarla aktarmaya çalışıyorlardı. Şurası bir gerçek ki, Osmanlı basını Şubat İhtilali'ne ilişkin gelişmeler konusunda Osmanlı Hariciyesi'ni kesinlikle "atlatmış " görünüyordu.

Osmanlı Hükümeti Rusya'daki gelişmeleri Stockholm Sefiri Cevad Bey ve Berlin Sefir-i Kebir'i Hakkı Paşa kanalıyla izliyordu. Sefir Cevad Bey, İsveçli diplomatlar, tarafsız ülkelerin sefaret mensupları ve İsveç basınını izleyerek bilgi toplamaya çalışıyor ve Hariciye Nezaret-i Celilesi'ne aktarıyordu. İstihbaratının yeterli, değerlendirmelerinin başarılı olduğu söylenemez.

Şubat ihtilaline ilişkin ilk haberler, dünya basını ile birlikte, Osmanlı basınında da 16 Mart 1917 Cuma günü yayınlandı. Tanin'in yarım sayfalık manşeti şöyleydi: "Petersburg'da İhtilal - Hükümet İhtilalcilerin Elinde - Kırkbin Askerin İltihakı". İkdam'ın manşetinde ise şunlar vardı:"En Son Haber: Rusya'da Azim (Büyük) İhtilal Kopmuştur! " İstanbul gazetelerinde, manşetlerdeki haberlerin yanı sıra, ilk gün, iyi kötü birer yorum da yer aldı. Yorumların ortak noktası, Rusya'da bu kere kopan patırtının öyle sıradan bir "kargaşalık" değil, büyük bir "kıyam" (kalkışma), yani gerçek anlamıyla bir ihtilal olduğu idi

17 Mart 1917 tarihli İstanbul gazetelerinin birinci ve ikinci sayfaları hemen hemen tümüyle Rus İhtilali'ne ilişkin haberlerle bezenmişti. Örneğin Tanin'in sürmanşet tam sayfa başlığı şöyle idi: "Moskof İmparatorluğu Sarsılıyor - İhtilal Vüsat Kesbediyor ." Sonraki günlerde de gazeteler hemen hemen tümüyle Rus İhtilali'ne ilişkin haberlerle doldu taştı. Aynı şekilde tüm gazetelerin başyazıları, yorumları da Rus İhtilali'yle ilgiliydi.

 

 

 

 



Hit: 2343 Kayıt Tarihi: 23.10.2017