Bahri KILINÇEL bilgi@bahrikilincel.com
ANADOLUDABUGÜN GAZETESİ SARIKAMIŞ BEYAZ ÖLÜM



Sarıkamış ölümün beyazıdır

Sarıkamış ölümün beyazıdır

14 Ocak 2015 Çarşamba 23:05

Emekli Astsubay, Araştırmacı ve Yazar Bahri Kılınçel, Sarıkamış Harekâtı’nın 100. yıl dönümü nedeniyle elde ettiği belgelerden yola çıkarak tarihin en dramatik sayfalarından biri olan Sarıkamış’ın hazin öyküsünü gazetemize anlattı.

Röportaj: Kader Eşiyok

BAHRİ KILINÇEL KİMDİR?

Emekli Astsubay, Araştırmacı ve Yazar Bahri Kılınçel, 1964 Afyonkarahisar doğumlu. Aynı zamanda askeri okul mezunu. Lise seviyesinde olan Astsubay Hazırlama Okulu’nda 3 yıl boyunca görev aldı. Ardından bir yıl piyade okulunda,  daha sonra Türk silahlı kuvvetlerinde, Nükleer Biyolojik ve Kimyasal Okulunda çeşitli faaliyetlerde görev aldı. Emekli Astsubay olan Bahri Kılınçel, TSK(Türk Silahlı Kuvvetleri)’da 25 yıl görevini icra etti. Daha sonra Konya’da ikametgâh etmeye başladı. Ardından Basın, emlak, siyaset gibi alanlarda kendisini geliştirerek çeşitli çalışmalarda bulundu. Aynı zamanda evli ve iki çocuk babası.

SARIKAMIŞ OLAYINA NASIL İLGİ DUYMAYA BAŞLADINIZ?

1977 ve 1979 yılları arasında Kars’ın Arpaçay sınırında bir karakolda görev alıyordum. Karşı tarafta da Rus sınırında görev alan askerler vardı. O zamanlarda kış mevsimini yaşıyorduk. Rus sınırında görevli olan bir yüzbaşı ile bir konuşma geçti aramızda. Kış şartlarının da etkili olduğu o dönemde bana Sarıkamış’ın öneminden bahsetmeye başladı. Askeri okullarda bizlere Sarıkamış’tan hiç bahsedilmezdi neredeyse. Açıkçası Sarıkamış’ı kimse bilmezdi. O yüzbaşının Sarıkamış ile ilgili bana anlattığı bazı şeylerden sonra ilgi duymaya başladım. Bir merak duygusu oluşmaya başladı bende.

ARAŞTIRMA YAPMAYA BAŞLADIĞINIZ DÖNEMDEN BİRAZ BAHSEDER MİSİNİZ?

Sarıkamış olayına ilgi duymaya başladıktan sonra yoğun bir çalışma içine girdim. Sarıkamış’a ait bilgi, belge, kitap kısacası aklınıza gelebilecek ne varsa hepsini araştırmaya ve toplamaya başladım. Daha sonra Genelkurmay’ın Sarıkamış Cephesi’ne ait kayıplarını elde ettim. O kayıplardan bir takım okumalarım oldu. Bu şekilde araştırmalarımı sürdürüyordum. Sarıkamış’a ait kaynaklar önceden çok azdı. Sarıkamış döneminde, Enver Paşa hem Genelkurmay Başkanı, hem Milli Savunma Bakanı, hem de savaşı yöneten 3. Ordu Komutanıydı. Savaş kaybedildiği için Enver Paşa, büyük kayıpları gizlemeye çalışıyor ve hâkim olduğu devlete ait bütün kayıtları yok etmiştir. Bu yüzden eskiden Sarıkamış olayı ile ilgili fazla kaynak yoktu. Savaş araştırmacıları ise kanıtların büyük bir çoğunluğunu Rus kaynaklarından ve o dönemlerde Osmanlıyı yöneten Alman subayların günlüklerinden, anılarından derlemişlerdir.  Hiç unutmuyorum. Birgül hoca diye biri vardı. Kendisi kalp cerrahıydı ve dedesi Sarıkamış’ta şehit olmuştu. Birgül hoca, ‘Sarıkamış Dayanışma Grubu’ diye bir grup kurmuştu. Bu yönde ki çalışmalar sayesinde Sarıkamış olayına ait bilgiler, belgeler, o dönemde savaşa katılanların anı defterleri, günlükleri ve çeşitli yazışmalar ortaya çıktı. Daha sonra Türk Araştırmacılar, Alman arşivlerine ulaştılar ve onların bıraktığı kayıtları incelediler. Aynı zamanda Rus arşivleri de Türk araştırmacılara açıldı. Öyle bir araştırmaya ulaşıldı ki, resmen çok büyük bir sır kaynakçası ortaya çıktı. Ortaya çıkan kaynakça kitap haline geldi. Elimizde de şu anda binlerce kaynak bulunmaktadır.

ELDE ETTİĞİNİZ BELGELER SONUCUNDA NASIL BİR YOLDA İLERLEMEYE BAŞLADINIZ?

Elde ettiğim bilgilerden sonra, bu şehitlerimizin Çanakkale Şehitleri kadar anılmadığını gördüm ve Sarıkamış Şehitleri’nin unutulmaması gerektiğine inandım. Unutmamak ve unutturmamak için de elimden gelmeyi yapmaya başladım. Emekli olduktan sonra Sarıkamış olayı ile ilgili yerel bir gazetede 12 günlük bir dizi yazısı yayınladım. Daha sonra yerel televizyonlarda, Türk Ocağı’nda, Atatürkçü Düşünce Derneği gibi birçok yerde çeşitli konferanslar verdim. Bu şehitlerimizi biraz da olsa anmaya gayret ettim.  Bu şehitlerimizi her gün anmalıyız. Gençlerimize çocuklarımıza anlatmalıyız. Kara gömdüğümüz 90 bin şehidimizi anmazsak eğer, o şehitlerimizin kemikleri, yürekleri sızlar. Bu da ülkemize bir ihanettir aslında.

a_5202.jpg

ELDE ETTİĞİNİZ BİLGİLER SİZDE NASIL BİR ETKİ BIRAKTI?

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Sarıkamış çok büyük bir kahramanlık destanıdır. Savaşan o insanların biraz önce arkadaşının donduğu gördüğü halde ve bir süre sonrada kendisinin de donacağının,  o karların altında kalacağını bildiği halde savaşa devam etmeye çalışanların müthiş bir kahramanlık destanı. Ölecekleri bildikleri halde bu ülke toprakları için bir şeyler yapmaya çalışan o aziz şehitlerin mezarları bile olmamıştır. 1914 yılında gerçekleşen savaşta kara gömülerek hayatını kaybeden 90 bin askerimizin kemikleri, 1963 yılında o dönemde üçüncü ordu komutanı olan Refik Tulga tarafından toplatılmış ve onlara şehitlikler yapılmış. Bu çok hazin bir öyküdür aslında. O zamanlarda ikinci vatanımız olan Balkanlar yeni kaybedilmiş. 250 bin kişiyi Balkanlarda şehit vermişiz. Bu rakamdan sonra 90 bin kişinin karlara gömülerek hayatlarını kaybetmesi, büyük bir insan kaybıdır. Elde ettiğim bilgiler doğrultusunda bir şeyle daha karşılaştım. O da beni son derece sarstı ve üzdü. Enver Paşa bütün kanıtları yok etmesi Türk halkının, Sarıkamış olayını 8 yıl 5 ay 13 gün geç öğrenmesine neden olmuş. Sibirya’da esir düşen Yarbay Şerif İlden, savaştan döndükten sonra 1922 yılında bir gazetede anılarını yayınlamaya başladıktan sonra Türk halkı Sarıkamış’ta bu kadar şehidin verildiğini öğreniyor. Bir insan, bir gencini vatan için savaşa gönderiyor ve gönderdikleri bu gençlerden hiç haber alamıyorlar. Akıbetini bile bilmiyorlar. Sarıkamış’a gidenlerin kimliklerine bakıldığı zaman ise Muş, Erzurum, Erzincan, Van gibi illerin çevresinden gelen yoksul insanlar olduğu görülüyor. Ben bunları çok net bir şekilde gördüm. Araştırmalarım sonucunda bunlar bende çok derin ve asla unutamayacağım izlerin oluşmasına neden oldu.

a_5234.jpg

SARIKAMIŞ OLAYI SİZCE TÜRK HALKINA NEYİ ÖĞRETTİ?

Sarıkamış bizlere üç şey öğretti. Birincisi Liderinizi düzgün seçin. İkincisi ekonomik özgürlüğünüz yoksa asla özgür bir ülke olamazsınız. Üçüncüsü ise bu ülkenin toprakları kolay kazanılmamıştır. Bence Türk halkına her şeyden önce saydığım bu üç maddeyi öğretti.

‘SARIKAMIŞ ŞEHİTLERİ’ CÜMLESİ SİZİN İÇİN NE İFADE EDİYOR?

Sarıkamış, Türk insanına vatanın nasıl kazanıldığını gösteren örneklerden bir tanesidir.

Sarıkamış yemenin kavurucu sıcağından Sarıkamış’ın dondurucu soğuğuna yazlık elbiseyle koşan körpe fidanların öyküsüdür. Sarıkamış gecenin kör karanlığında, yokluk içinde, ayakkabısız, paltosuz, yoksul Anadolu çocuklarının karlara gömüldüğü acının hikâyesidir.

Sarıkamış nefeslerin buz kestiği 15 günde binlerce Mehmetçiğin, gecelerde donduğunun, Allahuekber dağlarında,  harman olmuş yiğitlerin mezarlarının karlı dağlar olmuş anıtıdır. Dünya savaş tarihinde 90 bin askerin buzdan heykellere döndüğü tek savaştır. Sarıkamış ihtiras ve yanlış hesaplar yüzünden karlara gömülen 90 bin Mehmetçiğin gözyaşlarının donduğu, feryatların donduğu, zamanın donduğu, Peygamberimize komşu olmuş şehitlerin,   bilinmeyen, hatırlanmayan, ürkütücü,  hazin hikâyelerinin adıdır.

a_5266.jpg

SİZCE TARİHİMİZ YETERİ KADAR ÖĞRETİLİYOR MU?

Bence yeteri kadar öğretilmiyor. Burada size çok çarpıcı bir anımı anlatmak istiyorum. Ben Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev alıyordum. Karşımda Rus bir yüzbaşı vardı. Türkçeyi çok iyi biliyor. Bana ‘Hacı Murat’ı tanıyor musun?  Tolstoy’un ‘Hacı Murat’ diye bir romanı var. Okudun mu?’ dedi.  ‘Tolstoy’un öyle bir romanı var mı?’ diye sordum kendisine. ‘Evet, var’ cevabını verdi. Sonra ‘ Siz Türkler Şeyh Şamil’i bilirsiniz ama Hacı Murat’ı bilmezsiniz. Hacı Murat Şeyh Şamil’in komutanıdır.   Çarın ordusunu kedinin fareyle oynadığı gibi oynayan bir Kafkas kahramanıdır.’dedi. Bu konuşmalardan sonra ben hemen bu romanı temin ettim ve okudum. Gördün ki, Hacı Murat, Şeyh Şamil’inde üzerinde olan bir Kafkas kahramanı. Tolstoy, o dönemlerde Rus ordusunda asteğmenmiş Hacı Murat’ın esir alındığını görmüş ve gördüklerinden yola çıkarak bu romanı yazmış. Bizler bunu ilmeyiz ama. Bugün sokağa çıksak, ‘Türk Marşı’nı Hiç dinlediniz mi?’ diye bir soru sorsak kimse cevaplayamaz. Ama bu müziği dinlerseniz içinde şunu göreceksiniz. At kişnemelerini, kılıç kalkan seslerini, savaşçıların naralarını, Osmanlı savaşçılarının türkülerini dinleyeceksiniz. Bu marşın içinde bunları duyarsınız. Ama bunlar öğretilmez. Bunları kimse bilmez. Bunları dikkate alarak tarihimizin daha iyi bir şekilde öğretilmesi gerekiyor.

SON OLARAK NELER SÖYLEMEK İSTERSİNİZ?

Tarihin bu acı sayfasını asla unutmamalıyız. Şehitlerimizi anmalı,  Fatihalarımızı eksik etmemeliyiz. Maksadımız tarihi yargılamak değildir. Kimseyi mahkûm etmek değildir. Amaç tarihimizi unutmamak, bu toprakları bize bırakan dedelerimizin ne bedeller ödediğini bilmektir. Şahadet,  kutsal bir amaç için ödenen bedeldir ve savaşın vazgeçilmezidir. Ama biz o şehitleri hatırlayıp onlara hizmet etmezsek onların ödediği bedel unutulur gider. Şehitlere hizmet bir ibadettir. Bu ülkenin aydınları olarak bizler,  şehitlerimizi gelecek nesillere taşımalı ve öğretmeliyiz. Sarıkamış şehitleri için yapacağımız en büyük hizmet, ‘ayağımıza bir ayakkabı, sırtımıza sıcak bir palto giydiğimiz zaman onları hatırlama’ olmalıdır.

‘Ölümün beyaz olanı var mı’dır? Bir insan nasıl donar diye hiç hayal ettiniz mi?’  Ayaklarınızdan ağır bir yorgunluğun yavaş yavaş bedeninize yayılırken ‘Birkaç dakika uyursam güç kazanırım’ duygusuyla tam o tatlı uykuya geçerken sevgilinizin, karınızın, çocuklarınızın siluetlerinin önünüzden geçtiğini hayal ettiyseniz eğer, Sarıkamış’ta on binlerce Mehmed’in yolun kenarında tüfeğine yaslanarak ‘Şöyle bir çömeleyim hemen kalkarım’  derken terli bedeninin 3 dakika içinde nasıl donduğunu anlayabilirsiniz.

Kaynak: Sarıkamış ölümün beyazıdır



Hit: 2386 Kayıt Tarihi: 27.02.2017