MEVLANA'NIN AŞCISI ATEŞBAZ-VELİ ETKİNLİĞİNDE BU GÜN KONYADA ATEŞBAZ-I VELİ MUTFAK KÜLTÜRÜ GÜNLERİ ETKİNLİĞİNE KATILDIM. Ateşbaz-ı Veli ( .... - 1285) Ateşbaz-ı Veli, Hz. Mevlana’nın muasırı olup, esas ismi Şemseddin Yusuf, babasının adı ise İzzeddin’dir. Ateşbaz-ı Veli olarak ün yapmış ve gönüllerde taht kurmuştur. Ateşbaz-ı Veli’nin Baha Veled’le birlikte Belh’ten veya Karaman’dan geldiği, dergahta yetiştiği ve aşçılık yaptığı rivayet edilir. Ateşbaz, ateşle oynayan demektir. Onun Hz. Mevlana ve Mevleviler arasında önemli bir yeri vardır. Ateşbaz makamı bir terbiye ve eğitim makamıdır. Ateşbaz Veli ile ilgili pek çok menkıbe anlatılır. Bunlardan birisi şöyledir: Bir gün, dergahın mutfağında yemek pişirmek için odun kalmamıştır. Dergahın aşçısı olan Ateşbaz Veli, durumu Hz. Mevlana’ya bildirince Hz. Mevlana Latife yollu, “Odun kalmadıysa ayaklarını kazanın altına sok da yemeği onunla pişir.” der. Ateşbaz için şaka da olsa emir emirdir. Mutfağa gider, ayaklarını kazanın altına sokar ve parmak uçlarından çıkan ateşle yemeği pişirir. Büyükler arasında açık keramet ızharı hoş karşılanmadığından Mevlana, bu duruma muttali olunca, hoşnutsuzluğunu “Hay ateşbaz hay” diyerek ortaya koyar. Ateşbaz Veli’nin türbesi, Havzan semtinin üst tarafında, Yeni Meram yolu üzerinde, SSK Hastanesi’nin güneydoğusunda bulunmaktadır. Türbe klasik Selçuklu kümbetleri tipindedir. Kesme taşlardan sekiz köşeli gövdesi üzerine, tuğla ile örülmüş sekizgen piramit külah oturur. Türbenin kıblesinde küçük pencere üzerindeki kitabesi şöyledir: “Bu kabir, kutlu şehit rahmetli İzzeddin oğlu, milletin ve dinin güneşi Yusuf Ateşbaz’ın kabridir. 684 yılı Recep Ayının ortasında Allah’ın rahmetine kavuştu. Allah yarlığasın” Ateşbaz-ı Veli sufi_cuisineAteşbaz-ı Veli Hazretleri, Hz. Mevlana’nın toplantılarda sağ yanında yer verdiği ünlü aşçısıdır, ermiş bir kişidir. Mevlevi kültüründe oldukça önemli bir yere sahip olan mutfak ve yemekten sorumlu olan kişiye büyük saygı gösterilirdi. Bu kişi Ateşbaz-ı Velî’dir. Bu ermiş kişinin hayatı hakkında pek fazla kaynak yoktur. Doğum yeri ve tarihi bilinmemektedir. Asıl adı Yûsuf, baba adı İzzeddîn’dir. Hz. Mevlana döneminde dergahın baş aşçısı olan Ateşbaz-ı Veli, dergah kültürünü yansıtan derin düşünce dünyası ile önemli öğretiler sunmaktadır. Ateşbaz-ı Veli sadece bir aşçı olarak düşünülmemelidir. O, güzel ahlakın, terbiyenin, sevgi, saygı ve hoşgörünün de timsalidir. Bu yüzden Dünya’da mezarı türbe haline getirilen ilk aşçı Ateşbaz-ı Veli’dir. Yüzyıllar boyunca dergahın mutfak bölümünde görev alan baş aşçıların Ateşbaz ismiyle anılması, ateşbazlığın bir terbiye ve eğitim makamı haline geldiğinin en önemli göstergesidir. Dergahta Mutfak Kültürü: Mevleviliğe giden yol dergâhın mutfağından başlamaktaydı. Derviş olmak isteyen kişi öncelikle mutfakta ona ayrılmış bir postun üstünde otur sadece temel ihtiyaçları için yerinden kalkar ve hiç konuşmadan olan biteni izlerdi. 3 günün sonunda derviş olma kararından vazgeçmemişse ve diğer dervişler bir sakınca görmezse mutfak işlerine yardımcı olarak dergâha girerdi. Derviş mutfağa girmeden önce kapıda selama durur (Hu) ardından içeriye girerdi. Yemek esnasında kimse kimseden bir lokma eksik ya da fazla yemez, yemek sonunda şükür duası edilirdi. Neden Ateşbaz? Ateşbaz kelime olarak “ateşle oynayan, ateş oyunları yapan” anlamına gelmektedir. Bu sıfatı nasıl aldığı konusunda net bir bilgi olmamakla birlikte aşağıdaki menkıbe kabul görmektedir; “Bir gün mutfakta yemek pişerken odun tükenir, Ateşbaz Hz. Mevlânâ’ya gider, durumu anlatır. Hz. Mevlana; “Git ayaklarını ocağın altına koy” der. Emri yerine getiren Ateş-baz-ı Veli, ayaklarından çıkan ateşle yemeğin tekrar kaynamaya başladığını görür. Ne var ki sol başparmağına bakarken “Yanar mı?” diye şüpheye düşer ve sol başparmağı yanar. Durumu Hz. Mevlana’ya anlatırlar, Hz Mevlana mutfağa gelerek niçin şüpheye düştün anlamında “Hay Ateş-baz hay!” der; o da utanarak sağ başparmağını yanan parmağının üzerine kapatır. Bu olay dervişlerin semaya başlamalarında saygıyla yâd edilir. Dervişler semaya sağ ayak başparmağını sol parmaklarının üzerine basarak başlarlar. Böylece Yûsuf bin İzzeddîn bu olaydan sonra ateşle oynayan mânâsına gelen “Ateşbâz” ünvânıyla anılmaya başladı. Konya’ya Gelişi ve Aşçı Oluşu: Konya’ya gelişi hakkında iki görüş vardır. Bahâeddin Veled ile birlikte Horosan’dan geldiği ve ya bu kafileye Karaman dolaylarından katıldığı sanılmaktadır, daha çok kabul gören görüş Horasan’dan geldiği yönündedir. Yûsuf bin İzzeddîn bir süre Mevlânâ’nın sohbetlerine katıldı, bu sayede olgunlaştı. Dergâhta daha fazla kalmak, Mevlânâ’dan daha çok faydalanmak istiyordu, bu sebeple Mevlana tarafından dergâhın baş aşçılığı görevi verildi. Yüz yaşına yakın yaşadığı düşünülen Ateşbaz-ı Veli 684 yılında Konya’da vefat etti. Vefâtının ardından Mevlevîhanelerde bulunan özel ocağa “Ateşbaz Velî Ocağı” adı veridi. Mevlevî Dergâhlarında meydan-ı şerîfte serili beyaz postun adı Ateşbaz postudur. Türbesi: Ateşbaz-ı Veli’nin türbesi Konya’da 1285 yılında inşa edilmiştir. Türbeye gelenler içeride bulunan bir tabaktan tuz almaktadırlar, bu tuzun sofraya bereket getirdiğine inanılmaktadır. Adak adayanlar ise türbeye tuz getirmektedir. Bu gelenek kimine göre Ateşbaz-ı Veli ile Mevlana arasında geçen bir konuşmaya, kimisi ise Orta Asya Türk geleneğine dayandırmaktadır. Hz. Mevlana’nın Ateşbaz-ı Velî’ ye “Tuzunu alanlar huzur bulsun, ziyaret edenlerin her derdi iyi olsun. Aşları artsın, eksilmesin, taşsın dökülmesin.” dediği rivayet edilmektedir. 1986 yılında Konya Turizm Derneği Başkanı Feyzi Halıcı, Ateş-baz-ı Veli adına uluslararası yemek kongrelerini başlatır. Dünyanın en ünlü yemek otoriteleri Konya’ya gelir. 13. yüzyılda adına ateş renkli taşlarla anıt mezar yaptırılan bir aşçıyla karşılaşmanın büyüsünü yaşarlar. Uzmanlardan Alan Davidson dönünce yazdığı makalede “Oraya bir turist gibi gittik, ama hacı gibi döndük.” ifadesini kullanır. Daha sonra Konya’ya gelecek yemekçilerin, Konya’da Hz. Mevlânâ türbesinden sonra ilk uğradıkları ve kendilerini hacı olmuş kabul ettikleri yer haline gelir. Kaynakça: * Baha Veled’den Günümüze Konya Alimleri ve Velileri, Av. M. Ali Uz, Konya, Mayıs 1993 * Konya Velîleri, Dr.Hasan Özönder, Konya, 1980 * TDV İslâm Ansiklopedisi * Mevlevilikte dervişliğe giden yolda ilk adım mutfaktan geçer * atesbaziveli.org GÖNÜL HUZURU VE AĞIZ TADI KONYA… Eremedim vefasına dünyanın, Bülbül konmuş sarayına Konya’nın Sizleri, yerleşik tarihi dokuz bin yılı aşan bir başkenti soluklamaya ve burada soluklanırken Ateşbâz-ı Velî'nin tadı damağınızda kalacak sofrasına davet ediyoruz. iki yüz yılı aşkın bir müddet Selçuklu'ya başkentlik yapmanın yanında, Osmanlı Cihan Devleti'ne kaynaklık eden Konya, “Devlet-i ebed-müddet” anlayışının bir tezahürü olarak da Türkiye Cumhuriyeti'ne omuz verir, ışık olur. O şehir ki, rüzgârlarında ney sesi işitilir, yapraklarında gül nefesi hissedilir. O Konya ki, üzerinde yaşattığı ve içinde sırlamakla iftihar ettiği Hz. Mevlânâ'nın deyişiyle “Düşman kılıcı işlemeyecek bir evliyâlar şehri”dir. Bu şehirde Hz. Pîr'in, “Beri gel, daha beri, daha beri” diyen ve içinize işleyen sesini duyar, “Biz güzeliz, sen de güzelleş, beze kendini; bizim huyumuzla huylan, bize alış, başkalarına değil...” davetinde gönül huzuru bulursunuz. Sizleri, “Cân konağını aramadaysan, cânsın; Bir lokma ekmek istiyorsan, ekmeksin; Şu nükteyi biliyorsan, işi biliyorsun demektir. Neyi arıyorsan, osun sen.” nüktesini idrâk için Konya'ya davet ediyoruz. Zira mayası aşkla yoğrulan insan, yüzyıllardır bu topraklardan akarak bütün bir insanlığı kucaklayan, onlara âb-ı hayât sunan bu aşk ve nur sebîlinden içmekte, beşer olmanın zaaf ve ihtiraslarından arınmaktadır. Ehl-i diller arasında aradım kıldım taleb Her hüner makbûl imiş illâ edeb illâ edeb (Gönül ehli olanlar arasında aradım, talep kıldım; ancak, her hüner makbul olmakla birlikte, en kıymetlisi ve her işin başı edepmiş.) beytinde ifadesini bulduğu şekliyle, makbûl olan hünerler arasında “edeb”i taleb edenler; muhabbetle acıların tatlılaşacağına, dertlerin şifâ bulacağına inananlar; önünde boyun büktükleri kapıda, kendilerini karşılamaya Hz.Mevlânâ'nın çıkacağını ümîd ederek: “Ey kapılar açan Allâh'ım, bana da hayırlı kapılar aç” niyâzında bulunanlar. Giriniz kapıdan içeri… Dergâhın bahçesinde Yavuz Sultan Selîm'in yaptırdığı şadırvanda serinleyip, “Efendimsin cihânda i'tibârım varsa sendendir” diyen Klasik şiirimizin son büyük şâiri Şeyh Gâlib gibi - vahdeti temsîlen elif harfini ve bir rakamını ifade eder tarzda - huzûrda niyâza durmaya; niyâzda dururken sağ ayak baş parmağıyla sol ayak başparmağının niçin kapatıldığını anlamaya çalışın. Karşınıza Ateşbâz-ı Velî'nin çıktığını göreceksiniz. Dergâhın duvarında bir parça taş, huzurda niyaz vaziyetinde gözden süzülen bir damla yaş, Ateşbâz-ı Velî'nin kazanında bir lokma aş olmak isteyen gönül dostları, sizleri Konya'ya davet ediyoruz. Buyrunuz Matbah-ı Şerîfte somat (lokma) gülbangine: “El-hamdü lillâh, eş-şükrü lillâh, tabhı şîrîn ola; Hak berekâtını vere; yiyenlere nûr-ı îmân ola. Dem-i Hz. Mevlâna, sırr-ı Âteşbâz-ı Velî, kerem-i İmâm-ı Ali, şefâat-i Muhammedinin Nebî hû diyelim hûûû.” (Allah'a hamdolsun, şükrolsun, tadı güzel olsun. Hak bereketini versin. Yiyenlere iman nûru olsun. Hz. Mevlâna'nın himmeti, Âteşbâz-ı velî'nin sırrı, Hz. Ali'nin lûtuf ve ihsanı, Hz. Muhammed'in şefâati (için) hû diyelim hûûû.) Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÇIPAN Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi "Dünyada adına türbe yaptırılan tek aşçı" Ateşbaz-ı Veli'nin dünyada adına türbe yaptırıldığı bilinen tek aşçı olduğuna dikkati çeken Çıpan, "Kendisi sadece Mevlana dergahında bulunanlara yemek pişiren bir kişi değildir. Matbah-ı Şerif (Mevlana dergahındaki mutfak), Mevlevilik tarikatına girmek isteyenlerin 1001 gün süren ve 18 değişik sınıfta hizmet verdiği bir yerdir. Ateşbaş-ı Veli de bunun manevi sorumluluğunu, Mevleviliğe girecek olanların manevi terbiyesini üstlenen kişidir. Dolayısıyla Ateşbaz-ı Veli hazretleri dergahın mutfağında hem aş pişiriyor hem de gönülleri pişiriyordu. Selçuklu ya da Mevlevi mutfağı açısından ve Mevlevilik'teki vazifesi dikkate alındığında Ateşbaz-ı Veli, üzerinde önemle, ısrarla durulması gereken bir şahsiyettir" ifadelerini kullandı."Manevi şahsiyeti dikkate alındığında Ateşbaz-ı Veli ile ilgili çok daha etraflı çalışmalar yapılması gerektiğini düşünüyorum. Genel manada Mevlevihanelerde bulunan Matbah-ı Şerif'lerin fiziki yapıları, bugünkü durumları ile ilgili değerlendirmeler olmalı. Henüz bu konuda çalışmaların başındayız. Bu bilimsel çalışmaların ilerleyen zamanlarda artacağına inanıyorum." *Mustafa AKSOYa , Ayşenur Burcu AKBULUTa , Nurhayat İFLAZOĞLUa aGazi University, Faculty of Tourism, Department of Gastronomy and Culinary Art Öz Mevleviliğin en önemli özelliklerinden biri olan çile geleneğinde, dergaha gelen dervişin bin bir günlük bir sürede çilesini tamamlaması beklenir. Mevlevilikte mutfak (matbah), yemek pişirilen ve sofra kurulan yer olmasının yanı sıra dervişlerin çilesini tamamladığı ve temel eğitimlerinin yapıldığı yerdir. Bu bağlamda da bu akımı sistemleştirme ve profesyonelce idame ettirme gibi son derece güç bir işi, yine o kuvvette ve iradede bir kişinin yapması gerekmiştir. Hz. Mevlana'nın aynı zamanda fikri varisi olan Sultan Veled ile doğan Mevlevilik, Ulu Arif Çelebi zamanında büyürken, perde arkasındaki kahramanlardan biri de Ateşbaz-ı Veli'dir. Dünyada bilinen ilk ve tek aşçı anıt-mezarına sahip olan Ateşbaz-ı Veli ve son derece özgün kültür unsuru olan Mevlevi mutfağının, hem unutulan kültür hazinelerinin ortaya çıkarılması hem de son dönemlerde büyük bir ivme kazanan gastronomik turların ve destinasyonların özgünlüğünün seyahat kararı üzerindeki önemli etkisi nedeniyle değerlendirilmesi önemli hale gelmiştir. Bu çalışmada, Mevlevi eğitim ekolü için önemli bir yere sahip olan mutfağın ve bu eğitimin önemli bir unsuru olan aşçı dede Ateşbaz-ı Veli’nin tanınmasını sağlamak ve Mevlevi mutfağı özelliklerinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. AŞÇI DEDE: ATEŞBAZ- I VELİ Ateşbaz-ı Veli, Hazreti Mevlana’nın zamanında yaşamış olup, esas ismi Şemseddin Yusuf, babasının adı İzzeddin’dir. Ateşbaz-ı Veli’nin, Baha Veled’le birlikte Belh’ten veya Karaman’dan geldiği, dergâhta yetiştiği ve aşçılık yaptığı rivayet edilmiştir. Ateşbaz, ateşle oynayan demektir. Onun, Hazret-i Mevlana ve Mevleviler arasında önemli bir yeri vardır. Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Mesud döneminde etkin varlığı hissedilen Aşçı Dede, Mevlevi tarikatının feyziyle kuşanmış dervişlerin pınarı gibi, gönülden gönüle akıp giden ilim deryasıdır. Fakat aynı zamanda kendisi, bu ilahi mekânda eğitimle alakalı kürsü sahibi olmasının yanı sıra, asli görevi matbah sorumluluğudur.Matbahındaki aşçılığın yanı sıra, dergâh giderlerinin muhasebesinden de sorumludur. Kendisi, her ne kadar dergâh mutfağında Sertabbah (Farsça ve Arapça'da, baş aşçı anlamındadır, Mevlevi tabiridir), yani aşçı dede olarak bilinse de, aslında o Mevleviliğe gönül vermiş ve nefsini terbiye ederek kemale ermek isteyen dervişlerin, kılavuzu ve eğitimcisi olmuştur(Bekleyiciler, 2014, s.16-23). Aşçı Dede acemi Mevlevileri her bakımdan eğitirken Kazancı Dede de onun yardımcısıdır. Ateşbaz Makamı, bir terbiye ve eğitim makamıdır. Aşçı Dede acemi Mevlevilerin ilk öğretmenidir. Meydan-ı Şerif'de serili olan Beyaz postun adı, Ateş- baz postudur. Bu makama teslimiyet, Mevleviliğe ikrar vermek, Çileye soyunma niyazında bulunmak demektir. Acemi Mevlevilerin mürebbisi olan Ateşbaz-ı Veli dergâhtaki en yüksek ikinci makamın sahibidir (Özönder, 1988, s. 97). Halk arasındaki bir inanışa göre; Şemseddin Yusufermiş bir kişidir ve Ateş-baz adını alması şu olaydan sonra gerçekleşmiştir; “bir gün Şemseddin Yusuf, Mevlana'ya ocağı yakacak odun kalmadığını söyler ve Mevlana da ayaklarını ocağın altına koymasını ve yemeği bu şekilde pişirmesini buyurur. Bunun üzerine Şemseddin Yusuf gidip ayaklarını ocağın altına uzatır ve başparmaklarından çıkan alev yemek kazanını anında kaynatmaya başlar fakat acaba yanar mı, diye şüpheye düştüğü esnada sol ayak başparmağı yanar. Durumu Mevlana'ya haber verirler ve Mevlana gelerek, niçin şüpheye düştün, anlamında ''Hay Ateş-baz, hay'' diyerek üzüntüsünü dile getirir; O da yanan parmağını göstermemek için sağ ayak baş parmağını sol ayak başparmağının üzerine koyar.” Bu olay semazenlerin semaya başlamalarında attıkları ilk adımla yâd edilir (Halıcı, 2009, s. 19). Mevlevilerde yemek ateşten indirildiğinde, yemek sonrasında, bayram yemeğinde ve aşure yenildikten sonra gülbank okunur. Yemekle ilgili gülbanklarda mutlaka Ateşbaz-ı Veli’nin ismi zikredilir. Gülbanklarda, Ateşbaz-ı Veli’nin isminin zikredilmesinin temel işlevi Mevlana’nın aşçısı olan bu zata saygı ve bağlılığı ifade etmektir. Bunun yanında, matbah, Ateşbaz-ı Veli makamı olduğu için aynı zamanda bu makama da hürmet gösterilmektedir (İyiyol, 2014,s. 591). Matbahda Ateşbaz-ı Veli'nin ardından kurulan her sofrada onun adının zikredildiği gülbanklar çekilirken dervişler, yedikleri her lokmada Aşçı Dede'lerinin elinden çıkan yemeklerin feyzini aramışlardır (Bekleyiciler, 2015, s. 102). Diğer yandan Ateşbaz-ı Veli'nin aşçılığına değinilecek olursa; Hz. Mevlana, yaşamı boyunca rubailerini, fikirlerini ve sırlarını çeşitli sembollerle ifade edip, sözlerine nitelik kazandırmıştır. Bu semboller kapsamına bağ, gül, sema, güneş, ay, şeker, ayna ve konumuz itibariyle aşçı dedesinin yaptığı ve hoş kokularla gönülleri fetheden yemek nefaseti de girmektedir. Aşçı dede yemek yapmadaki maharetini ve yemeklere kattığı ledünniyatla (Allah vergisi olan gizli ilimi) harman edilmiş aşını, mahcubiyetle süsleyerek pirine sunmuştur(Bekleyiciler, 2015, s. 40). Şeyh Galip beyitlerinde, Ateşbaz-ı Veli'ye atıfta bulunmuştur; ''Aşk ocağı olan matbahta pervaneler, Mevlevi semahına yeni başlamış Mevlevi dervişleri; semender ise Ateşbaz-ı Veli'dir. ''Örnekte görüldüğü gibi Ateşbaz-ı Veli sıradan bir Mevlevi dervişi değil, Mevlevilik tarihi boyunca hürmetle anılan ve yaşatılan önemli bir kişiliktir. Nitekim Sakıp Mustafa da bir beytinde, ''Hal potası içinde kin ve hileyi def eden matbahındaki kandilin, Ateşbaz-ı Veli'nin sırrıyla olan bağını dile getirir'' (Gökalp, 2005, s. 296). Ateşbaz-ı Veli, Mevlana'nın ebedi vedasından 12 yıl sonra, 1285 yılında dünyadan göçmüştür. Dervişler ve dergah mensupları, her zaman onu hayırlarla yad edip, Aşçı Dede'lerinin telkinlerine ve nasihatlerine sadık kalmış ve onun anısına hürmeten, sekiz yüz yıldır süre gelen bu adap reformunu yaşatmaya çalışmışlardır. Ateşbaz'ın ölümüyle müteessir olan Mevlevi dostları, dergâh dervişleri ve Şeyh'leri Sultan Veled'in gayretleriyle Aşçı Dede'lerinin şanına yakışır, mütevazı bir türbe yaptırarak Mevlevi adabına göre sükutu mekanına defnedilmiştir (Bekleyiciler, 2015, s. 101-102). Ateşbaz-ı Veli için yapılan türbe kırmızı taşlarla yapılmıştır. 13.Yüzyılda yapılan bu türbe, bir aşçı adına türbe yaptırılan ilk ve tek türbedir. Bu, o dönemde yiyeceğe, yemeye, mutfağa ve bir aşçıya gösterilen saygıyı belirtmesi açısından özel bir anlam taşır (Halıcı, 2009, s. 19).Konya merkez Meram yolu üzerinde eski adıyla Havzan Yöresi yeni adıyla Orgeneral Turhal mahallesindedir. Türbe iki katlıdır, ikici katında sembolik sandukası yer almaktadır asıl merkat, yani Ateşbaz-ı Veli'nin yattığı yer ise Selçukluların zır-i zemin(yer altı) olarak tabir ettiği yerdedir. Bu sandukaların üzerine yeşil renkli üzeri sırma ile ayet ve hadisler işlenmiş örtüler serilidir. Başucunda yeşil sarıklı bir Mevlevi sikkesi vardır (Bekleyiciler, 2015, s. 104). Ateşbaz-ı Veli'nin Hakk'a kavuşmasının 700. yıldönümü anısına düzenlenen Milletlerarası Yemek Kongresi'nin ilki için Konya'ya gelen dünyanın en ünlü yemek otoriteleri, Ateşbaz-ı Veli'nin türbesini de ziyaret etmişler ve Konya'da 13. yüzyılda adına anıt mezar yaptırılan bir aşçıyla karşılaşmanın büyüsünü yaşamışlardır. Bu uzmanlardan Alan Davidson, ''Konya'nın Yedi Harikası'' isimli makalesinde, Ateşbaz-ı Veli türbesi ziyareti için ''oraya bir turist gibi gittik ama hacı gibi döndük.'' ifadesini kullanmıştır (Halıcı, 2007, s. 36). Halk arasında, Ateşbaz-ı Veli'yi ziyaret etmenin ve orada dağıtılan tuzdan bir tutam alıp mutfaklarına götürmenin, ziyaret eden kişilerin mutfaklarına bereket getireceği, yaptıkları yemeklerin güzel olacağı veya hastalıklara iyi geleceği gibi inançlar yaygındır (Halıcı, 2009, s. 20). Bir menkıbeye göre, Hz. Mevlana sağlığında, Ateşbaz-ı Veli'ye hitaben; ''Tuzunu alan şifa bulsun, hacetleri kabul olsun, aşları artsın eksilmesin, taşsın dökülmesin…'' diyerek bu tuzun hikmeti kerametine işaret etmiştir (Bekleyiciler, 2015, s. 103). Dünyada türbesi bilinen ilk ve tek Ser-tabbah (aşçıbaşı) olarak Ateşbaz-ı Veli adına 2010 yılından itibaren İstanbul'da düzenlenen, Mutfak ve Mutfak Kültürü Ödülleri yarışması 2014 yılından bu yana ''Ateşbaz-ı Veli Mutfak ve Mutfak Kültürü Ödülleri'' adını alarak Konya'da düzenlenmektedir 19 eylil 2016