Lefkoşa’nın geleneksel ticaret merkezlerinden biri olan ve eskiden “Buğday Pazarı” adıyla bilinen Asmaaltı Meydanı’nın güneybatısındaki Büyük Han ile hana ait dükkânlar önceleri “Haramein Vakfı” altındaki Sultan Selim Vakfı’na kayıtlı iken, daha sonra Mazbuta Vakıf sınıfına girmişlerdir.Sadece Lefkoşa’nın değil, Kıbrıs’ın da Osmanlı döneminde ilk yapılan en büyük hanı idi. Osmanlı dönemine ait günümüze gelebilen iki handan biri olması itibariyle kültür tarihimizde ayrıcalıklı bir yeri vardır. Şehir içi ticaret hanlarından olan Bursa’daki Koza Han örnek alınarak 1572-1579 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektedir. Nitekim yapılışıyla ilgili olarak Sultan Selim’in bir buyruğu günümüze kadar gelmiştir. Sultan Selim’in Ayasofya Camisi’ne vakıf olarak yaptırdığı dükkânları Beylerbeyi’nin yıktırıp yerlerine bir kervansaray yaptırdığının bildirilmesi üzerine, Sultan Selim’in Kıbrıs Defterdarı ile Lefkoşa ve Gülnar kadılarına gönderdiği 17 Şevval 984 (5 Ocak 1577) tarihli hükümde, yaptırılan kervansarayın vakfa gelir sağlaması halinde padişah adına satın alınması, eğer vakfa faydası yok ise yıkılıp yerine eskiden olduğu gibi yeniden dükkânların yapılması istenmiştir. Sultan Selim’in bu buyruğu ise, hanın, Sinan Paşa’nın Kıbrıs Beylerbeyi görevinde bulunduğu 1572 – 1579 yılları arasında yapıldığına işaret etmektedir.Yapıldığı dönemde “Yeni Han” adıyla bilinmesine karşın, özellikle Alanya’dan gelen tüccarların konaklama yeri olduğundan “Alanyalılar Hanı” adıyla da bilinmekteydi. Ancak XVII. Yüzyılda yanındaki Asmaaltı Meydanı’na küçük ölçekli Kumarcılar Hanı’nın yapılması üzerine, halkın kıyaslaması sonucu, “Büyük Han” adıyla anıldığı öne sürülmüştür.1767 yılında Lefkoşa’yı ziyaret eden rahip Giovanni Mariti hanı şu şekilde anlatmıştır: “Kentin çarşısı geniş olup gıda maddeleri yönünden zengindir, lakin temiz değildir. Bu çarşının ortasında bir han veya çevresinde birçok odalar sıralanan bir avlu bulunmaktadır. Kapısı mermerden olup eski kalıntılardan yapılmıştır.”Hanın kullanımı ile ilgili bilgilerin büyük bir bölümü arşiv belgelerine dayanmaktadır. İngiliz döneminde hapishane ile Zaptiye (Polis) Merkezi olarak kullanılabilmesi için 1878 yılında restore edilmiş ve bu amaçla Evkaf idaresi ile Hükümet arasında 5.11.1883 tarihli bir sözleşme imzalanmıştır. Ancak imzalanan sözleşme 14.9.1898 tarihinde sona ermiş olmasına karşın, 1892 yılında Kanlıdere’nin batı yakasına yapımına başlanan Ceza Evi 1903 yılında tamamlandığından ancak bu tarihte tamamen tahliye edilmiştir. Polis Merkezi ve hapishane olarak kullanıldığı sıralarda altı aylık kirası £ 9 iken, 1886 yılının ilk altı aylık kirası £ 18 olarak belirlenmiş ve ondan sonraki yıllarda kira bedeli değişmemiştir. Destanlara konu olan kanun kaçaklarından Hasan Bulliler ile bakkala olan borcunu ödemeyen Tabur İmam Tekkesi’nin kurucularından Cezayirli Tabur İmam’ın burada hapis yattıkları anlatılmaktadır.İngiliz Hükümeti tarafından tahliye edildiği 1903 yılından hemen sonra, Evkaf İdaresi’nin verdiği izinle, doğu revağı bölünerek gerideki dükkânlar yola kadar uzatılmıştır. Yaklaşık olarak 1903-1946/47 yılları arasında han olarak kullanılmıştır. 1946/47 - 1962 yılları arasında yoksul ailelerin oda oda kiralayarak barındıkları küçük bir mahalle görünümündeydi. Bu arada handaki dört odanın tuvalet ile dükkana dönüştürülmesi için 23 - 30 Temmuz 1936 tarihinde ihaleye çıkılmış ve başlatılan çalışmalar 1937 yılında tamamlanmıştır. Yine Büyük Han’ın batısındaki araziye altı dükkân ve 14 garaj inşa edilmesi için 28 Temmuz 1936 tarihinde ihaleye çıkılmıştır.Evkaf arşivindeki Sosyal Yardım Hizmetleri Müdürü’nün 16.Aralık.1954 tarihli yazısında, gayri sıhhi şartlara sahip bir yer olarak nitelendirdiği handaki yaşantıdan ana hatlarıyla şu şekilde söz etmiştir: “63 ayrı odada 181 kişiden oluşan 65 aile yaşamaktadır. …Bu sayıda insana servis veren bir tek tuvalet binası iç avlunun ortasına inşa edilmiştir. Toplam sekiz lavabosu ve dört tuvaleti vardır. Hemen hemen her aile, tavuk, tavşan veya domuz beslemektedir ve bütün bunlar çok sağlıksız bir ortam oluşturmaktadır”.Handaki sağlık sorunlarının artmasının yanı sıra binayla ilgili birçok statik sorunun da ortaya çıkması nedeniyle 1961 - 1962 yılları arasında tahliye edilmiş, 1963 yılının başında ise Kıbrıs Cumhuriyeti Antikalar Dairesi ile Evkaf İdaresi işbirliğiyle restore edilmeye başlanmıştır. Ancak toplumlararası çatışmaların başlamasıyla 1963 - 1975 yılları arasında Planlama İnşaat Dairesi’ne bağlı bir depo olarak kullanılmıştır. Nihayet Eski Eserler ve Müzeler Dairesi Müdürlüğü ile Vakıflar İdaresi’nin işbirliğiyle 1982 yılında restorasyonuna başlanmıştır. Ancak mali yetmezlik nedeniyle belli bir süre durdurulan restorasyon çalışmaları, 1988 - 1990 yılları arasındaki Master Plan çalışmaları çerçevesinde Alman Hükümeti’nin sağladığı mali katkılarla sürdürülmüştür. İlerleyen yıllarda mali katkı sağlanamadığından restorasyon çalışmaları 1991-1995 yılları arasında tatil edilmiştir. Ancak 1995 yılından itibaren TC Büyükelçiliğinin sağladığı mali katkılarla restorasyon çalışmalarına yeniden başlanmıştır. Hanın doğudaki bazı dükkânlar dışta kalacak şekilde restorasyonun ilk etabı tamamlandığından 27 Ekim 2000 tarihinde resmi bir törenle açılışı yapılırken, geriye kalanlar ise 2002 yılında tamamlandıktan sonra Kıbrıs’a özgü el sanatlarının üretilip satıldığı bir merkez olarak ikinci kez açılışı resmi bir törenle yapılmıştır.HANIN TANIMIHan, yaklaşık kare planlı (50.67 X 45.25 metre) ve iki katlı bir yapıdır. Üzeri açık orta avlunun etrafını (27.68 X 26.21 m), önlerinde çapraz tonozlu revaklar bulunan tonozlu odalar çevrelemektedir. Alt kat odaları depo, üst kat odaları ise yatı yeri olarak kullanılmaktaydı. Alt ve üst katlarda 68 oda, doğu girişindeki revağın gerisinde ise 10 dükkân bulunmaktadır. Hana gelen arabalar ya hanın batısındaki alana, ya da hanın orta avlusuna konurdu.Hana, doğu ile batıda bulunan iki ayrı kapıdan girilmektedir. Doğudaki ana giriş kapısı üzerinde bir yazıt yeri bulunmaktadır. Buradaki dükkânların önündeki revak çapraz tonozla, gerisi ise beşik tonozla örtülüdür. Bir zamanlar hayvanlar handaki revakların gerisindeki odalar ile dükkânların önündeki duvar diplerine bağlandıklarından, burada yem ile su yalakları bulunmaktaydı. 1900’lü yılların başında doğudaki dış revak duvarlarla bölünerek dükkanlara dahil edildiğinden işlevini yitirmiştir. Ancak sonradan yapılan bu odalar restorasyon sırasında ortadan kaldırıldıklarından orijinal revak açığa çıkmıştır.Hanın doğudaki ana giriş kapısı alçak olduğundan, hana gelen develer ile katır arabaları yüksek olan batı girişini kullanırlardı. Batı girişin dış kısmında duvarlarla çevrili ve üzeri açık bir alan bulunmaktaydı. Daha sonraları ‘Lefke Hanı’ adını alacak olan buradaki ahır yapılarına ait izler günümüze kadar gelebilmiş değil. Ancak bu alanın güneyindeki şimdiki 10 dükkânın (garajın) inşa edilmesi için, Evkaf’ın çoğu inşaat işlerini gerçekleştiren Usta Toghli Karaganna, 7.6.1928 tarihinde Evkaf İdaresi’ne başvuruda bulunmuştur. Bu nedenle şimdiki bu dükkânların o tarihte, ya da kısa bir süre sonra yapıldığı tahmin edilmektedir.Hanın iç avlusunu çevreleyen alt ve üst kattaki revakların avluya bakan cephelerinde silindirik gövdeli sütunlar ve bunların aralarında çift merkezli sivri kemerler bulunmaktadır. Zemin kattaki revağa açılan tek mekânlı odaların kapıları basık kemerli, revaklara açılan pencerelerin üzerleri ise hafifletme kemerlidir. Alt kat odalarının sokağa açılan pencereleri yoktur.İç avlunun kuzeybatı ile güneydoğu köşelerindeki kemerlere oturtulmuş simetrik iki ayrı taş merdivenle üst kattaki odaların önünde bulunan revağa ulaşılmaktadır. Revağa açılan odaların kapıları basık kemerli olup üst başları tepe pencerelidir. Dışa açılan pencerelerin üst başında mazgal pencereler vardır. Odalarda birer ocak ve duvar dolabı görevi gören birer niş bulunmaktadır. Doğudaki ana giriş kapısı üzerine rastlayan oda diğerlerinden daha büyük olup, ana giriş kapısı önündeki revağın dış hattına kadar uzanmaktadır.Hanın iç ile dış cephelerinde taş çörtenler (su olukları), odalarda ise birer ocak bulunmaktadır. Ocakların taştan yapılmış külahlı bacakları yaklaşık 1.50 cm boyunda ve sekizgen ile altıgen planlıdır. Bu bacakları çok ilginç bulan Rupert Gunnis, bunların ortaçağa ait orijinal binaya ait olduğunu savunmuştur.KÖŞK MESCİDİHanın en ilginç yapısı avlunun ortasındaki köşk mescididir. Anadolu hanlarında bu tür köşk mescitlerinin yapımı XIII- XVII. Yüzyıllar arasında devam etmiştir. Bunların en tipik örnekleri, Aksaray Sultan Hanı, Bursa İpek Hanı, Bursa Koza Hanı, Edirne Rüstem Paşa Hanı, Ankara Suluhan ve Kuşadası Mehmet Paşa Hanı gösterilmektedir. Büyük Han’daki köşk mescidi, sekiz sütun üzerindeki sivri kemerlere oturmaktadır. 1953 yılında £ 237.15.2 harcanmak suretiyle kısmi bir onarım geçirmiş, 1955 yılında ise doğru dürüst bir tamirata ihtiyacı olduğu belirlemesinde bulunulmuştur. İlkin köşk mescidinin sadece kuzeydoğu bitişiğinde taştan yapılmış merdiven ayakları varken, muhtemelen bu tarihlerde kuzeybatıdaki şimdiki ikinci merdiven ayakları da mescide eklenmiştir.Hanın hapishane olarak kullanıldığı İngiliz Sömürge Dönemi’nde, Mehmet Said Efendi adlı bir kişinin, Cuma günleri bu mescitte mahkûmlara vaizlik yapmakla görevli olduğu kaydedilmektedir. Mescidin altında ise bir su deposu vardır. Archduke Lois Salvator’un Kıbrıs’ta bulunduğu 1872 yılı itibariyle sekizgen planlı ve şimdikinden daha küçük bir yapıydı. Üst başını ise ahşap kafes parmaklıklı bir panel çevrelemekteydi. Eski kayıtlardaki ifadeler ile eski fotoğraflara dayanılarak, kesme taştan yapılmış yaklaşık dikdörtgen planlı şimdiki su deposunun, 1889 - 1908 yılları arasında yapıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim hana verilen su miktarı yeterli olmadığından verilen miktarın 2 ½ masuraya çıkarılması 1889 yılında talep edilmiştir. Hanın kesilen suyu ise 1901 yılında açılmıştır. Ancak hana akıtılan su miktarının artırılıp artırılmadığı bilinmemekle birlikte, 1925 yılı itibariyle hana 1 ½ masura su verilmesi gerekirken günde sadece dört saatlik ½ masura su akıtıldığı kaydedilmektedir. 1.8.1927 tarihinde hanı ziyaret eden George Jeffery, buraya katırlar ile eşeklerin bağlandığını, batı kısmının çökmek üzere olduğunu, mescidin samanlık olarak kullanıldığını ve mescidin altındaki çeşme ile hanın kurucusuna ait olduğuna inanılan çeşmenin yanındaki mezara saygı duyulması ve bu nedenle de hana yeni bir düzenlemenin yapılması gerektiğini belirtmiştir. Böylece belirlenen yerler ile çeşmenin kubbesinin betonla kaplanması işleri £410.06.0 karşılığında Usta E. Kolumbris tarafından gerçekleştirilmiş ve bu çalışmalar 12.12.1927 tarihinde tamamlanmıştır.BÜYÜK HAN MEZARIKöşk mescidinin güneybatısında bir mezar bulunmaktadır. Çok eskiden adak amacıyla kullanılmasına karşın, yıllar önce bu işlevini yitirmiştir. Bu mezarın, mescitte ibadet ederken vefat eden eşraftan birine ait olduğu öne sürülürken, hanı inşa ettirdiği varsayılan Muzaffer Paşa’ya ait olduğu da rivayet edilmektedir. Bu konuyla ilgili olarak Giovanni Mariti’nin anlattığı rivayet, Muzaffer Paşa’nın halktan fazla vergi aldığı (kişi başına iki para), bu nedenle de Lala Mustafa Paşa’nın emriyle başı kesilmek suretiyle öldürüldükten sonra buraya gömüldüğü doğrultusundadır. Ancak Muzaffer Paşa’nın 26 Ağustos 1571 tarihinde Trablus Şam’a Beylerbeyi olarak atandığı bilindiğinden, bu iddianın tarihi gerçeklerle bağdaşmadığı anlaşılmaktadır.Kaynak: BÜYÜK HAN TUNCER BAĞIŞKAN